Zersenil ile Aylensis Çatırdayan eve vardıklarında herkesin neşe ile koşuşturduğunu gördüler ve şaşırdılar. Çok uzun zamandan beri görmedikleri yedi yetin dönmüştü. Her biri fazlası ile neşeliydi ve Zersenil ile Alahçın'ı gördüklerinde neşe ile onlara doğru koştular.
"Şu hallerinize bakın, nasıl güzel kadınlar olmuşsunuz." dedi Perrin.
"Artık iyi de anlaşıyorsunuz öyle mi" diye sordu Adalet.
Yedi yetimin yedisi de en fazla yirmili yaşlarında görünüyorlardı. Perrin ve Adalet ışıl ışıldı. Bahar gibi kokuyorlardı ve çok neşeliydiler. Aylensis onları görünce çok sevindi ve her birine tek tek sarıldılar. Gecenin ürpertici havası dağıldı hemen. Zersenil'in nasıl yatışacağını bilemediği öfkesi bir anda kayboldu. Peyma ile birbirlerini çok severlerdi ve sarıldılar birbirlerine. Aradan geçen seneler canını çok acıtmıştı Zersenil'in. Koca Adam ve Atasagun'da oradaydı. Gene eskisi gibi büyük bir aileydiler. Cazılar ve At Adamlar, ailenin coşkusuna ortak oluyordu. Yedi yetimin gelmesi ile birlikte ortalıkta bahar havası hakim geldi.
"Nasıl gelebildiniz" diye sordu Koca Adam. Devasa pazularını ovuşturuyordu. Geceden beri vücudunda ağrımayan tek bir kası bile kalmamıştı.
Zersenil o zaman evin arka bahçesindeki yedi taşa baktı. Peyma'ya sarılırken yaşlarla dolan gözleri hala yaşlar içindeydi ve yedi taşı görmek onu daha da üzdü. Kendisi yapmıştı bu yedi taşı.
"Yetimleri çağırırken bizi Yerin Efendisi'nden istemeyi unutmuşlar." dedi Asım. İncecik bir çenesi vardı ve kız gibi kiraz dudakları. Ama "Zersenil unutmadı" diyip Zersenil'e kolunu attı. Gülümseyip, Zersenil'in gözlerindeki yaşları sildi. Zersenil hala konuşamayacak kadar duygusaldı.
"Hadi bakalım herkes anlatsın, neler oldu size?" diye sordu Perrin. Kıvır kıvır saçları, çocukken de böyleydi.
"Atasagun Krallığının peşinden gitti. Ben Karadeniz'in kıyısında fenerimde iki çocuğumla yaşıyorum. Aylensis buraları hiç bırakmadı. Zersenil de kehanet sanatının ustalarından biri haline geldi." diye bir çırpıda açıkladı Koca Adam.
"Aferin sana" dedi Erna. Sonra sarılıp Koca Adam'ı öptü. Koca Adam minik bir çocuğu severmiş gibi okşadı saçlarını Erna'nın ve sonra o da sarıldı, sarılırken Erna'yı kaldırdığının (hatta yerden bir metre havaya) farkında değildi. Koca Adam olduğundan çok daha yaşlı gösteren devasa bir cüsseye sahipti.
"Sizi çok özledim. Hepinizi" dedi sonra. Yüzü gülümsüyordu. Kocaman çatılmaya alışmış kaşları böyle gülümseyince çok şefkatli bir hava veriyordu ona.
Atasagun "Size sormak gerekmez mi önce, nasıl, nerdesiniz?" diye sordu. Sonra derin bir sessizlik oldu.
"Ne olduğunu biz de bilmiyoruz" dedi Peyma. "Yerin efendisinin emrinde misiniz? Yer altında ne yapıyorsunuz?" diye sordu Atasagun. "Gitmeden önceki halinizden bir gram bile değişmemişsiniz."
"Bak, Atasagun. Bilmiyoruz." dedi Asım.
"O zamanda öyle söylüyordunuz. Geceleri nerelere kaybolduğunuzu bilmiyordunuz. Yılan Anne'nizi de." diye kızar bir ses tonu ile söylendi.
"Bilmiyorduk çünkü" dedi Erna. "Şimdi de bilmiyoruz" diye yanıtladı sonra Adalet. Sonra sessizlik çöktü herbirinin üzerine.
Cazılar ve At Adamlar çok heyecanlıydılar çünkü ormanın kalabalığı artıyordu. Çatırdayan evin etrafındaki kulübeler artmıştı. Ormanın çoğu canlısı oraya taşınıyordu ve ortalıkta bir sürü kazan görülüyordu. Birlikte upuzun bir sofra kurdular çatırdayan evin bahçesinde. Sonra yedi yetimin gelişine süslediler birlikte sofrayı. Aylensis hüzünlendi. Nedense hep böyle büyük bir sofra kurulacağını hayal etmişti ama kurulmasının sade bir sebebinin olacağını düşünüyordu: düğünü. Atasagun'la burad akalıp evleneceklerini hayal ediyordu.
"İyi misin?" diye sordu Atasagun.
"İyiyim" dedi Aylensis. Atasagun'un gözlerine baktı uzun uzun. "Nereye yürüyorsun?" diye sordu Atasagun Aylensis'e. "Ormana yaklaşmaya çekiniyorum ama akşam için ormanın son mantarlarından toplamam lazım."
"Geleyim seninle" dedi Atasagun. Beline dokundu. Devasa bir hançer taşıyordu belinde. Sırtında da oku ve yayları vardı. Aylensis güvende hissetti kendisini. Birlikte ormana doğru yürüdüler.
Aylensis ormanın koruyucusuydu. Alahçın'ın erken göçüşü ve yetimlerin terk edişinden sonra ormanı bırakamamasının sebebinin bu olduğunu söylüyordu kendisine. Onlar yürürken bir sürü geyikler geçti yanlarından. Her biri Aylensis'i gördüklerinde nezaketle eğildiler. Aylensis de eğildi.
"Çocukken de ormanın hayvanları seni hep severdi." dedi Atasagun. Aylensisi bu yüzden hep sevmişti. Kocaman kurtlar, yırtıcı kuşlar, ayılar ve geyikler bile minicik Aylensis'e hep saygılıydı. Aylensis kızgın ya da üzgün olduğunda ormana kaçardı. O zamanlar ormana geceleri çocukların çıkmasına çok kızan Alahçın Nene, Aylensis'e hiç kızmazdı. Ama bir dolunay akşamı Atasagun Aylensis dönmeyince çok endişelenip ormana gitmişti. Kurtların veya tehlikeli gece hayvanlarının ona zarar vereceğinden korkmuştu.
"Seni bir seferinde bir ayıya sarılmış uyurken bulmuştum hatırlıyor musun?" diye sordu. Güldüler birlikte. O gece işte, Aylensis dönmek istemişti ve bir ayı arkadaşını aramıştı. Vakit kıştı ve Aylensis'in ayı arkadaşı kış uykusundaydı. O da gidip ayının inine girmiş, ona sarılarak uyumuştu.
Aylensis sepetini doldurduğunda "Dönebiliriz." dedi.
"Ormanı özlemişim, şelaleye gidelim mi?" diye sordu Aylensis'e. Çocukken de gitmeyi en çok sevdikleri yerlerden biriydi orası. Birlikte yüzdükleri, sarıldıkları bir yerdi. Aylensis çok duygusaldı o gün.
"Eve dönelim" dedi. Garip bir tekinsizlik hissediyordu. Duygusal olmaktan, ağlamaktan da korkuyordu. Atasagun elini tuttu, "Hadi, çok kısa gidelim." diye ısrar ettim.
"Korkuyorum, bir tekinsizlik sezinliyorum" diye söylendi Aylensis.
"Ben yanındayım, korkmana gerek yok." dedi Atasagun. Aylensis, ürkek ve küçük bir kız gibi itaat etti. Birlikte şelaleye gittiler. Aylensis gördüklerine şaşırdı. Nehir perileri geri gelmişti. Seneler sonra şelale akarken ortalıkta salınan ışıldayan bir sürü büyülü peri görülüyordu. Öyle sevindi ki Aylensis bu duruma saçları ve bedeni ışıldamaya başladı.
"Bunu görmeyi umuyordum." dedi Atasagun hayranlıkla. "Aylensis, muhteşemsin." dedi. Dikkati dağılınca Aylensis'in tenindeki ışıltı da söndü. Sonra "Hadi gidelim" dedi.
Eve doğru telaşlı adımlarla yürüdüler. Atasagun, buraya gelip birbirlerine sarıldıkları sonra da sanki çok kötü birşey yapmışlar gibi evlerine doğru yürüdükleri zamanları hatırladı.
Aylensisi çok küçüklüğünden beri biliyordu. Onun için doğa üstü bir varlıktı Aylensis. Sonra bir sürü kadın görüp tanımıştı ama hiçbiri Atasagun'u böylesi etkilememişti. Bu güzel birşey değildi Atasagun için. Aylensis'e karşı hisleri, çok uzun, çok eski ve tanıdıktı. Bu nedenle yeni ve yabancı olanın cazibesini içermiyordu. Atasagun seneler boyunca yeni ve yabancının peşinde koşmuştu ana hiçbiri onu öyle büyülememişti. Çünkü başkalarının böylesi mükemmel olmadığını kısa sürede fark ediyordu.
Döndüklerinde upuzun bir masa kurulmuştu ve cazılarla periler telaşlı bir şekilde sofraya mezeleri koyuyorlardı. At Adamlar devriye dönmeye devam ediyordu. Azıcık sonra sulardan saçları olan nehir kızları göründü. Aylensis çok heyecanlandı ve gene ışıldamaya başladı: "Atasagun, bak, nehir kızları gelmişler. Onları görmeyeli kaç sene oldu! Şarkı söylecekler! Şunların güzelliklerine baksana!" diye heyecanla koştu ve nehir kızlarını hayranlıkla selamladıktan sonra da çorba kazanının başına geçti. Atasagun vadiyi böyle heyecanlı ve bereketli görmeyi özlediğini hissetti.
"Yemeği güneş batmadan yemeliyiz." dedi Zersenil. Gözleri yaşlı, omuzları yorgundu. "Yedi yetim sadece bir görüntü, gerçekten burada değiller. Gece ilerlediğinde bizimle olmayacaklar."
"Öyle olsaydı söylerlerdi Zersenil."
"Öyle olduğunu biliyorum." diye yanıtladı.
"Zersenil, bir sürü şeyi yanlış biliyorsun. Sana sevdiklerinle ilgili kehanetler yapmaman söylenmemiş miydi?" diye tersledi Atasagun. Zersenil'in kehanetlerinden ürküyordu. Zersenil'in onları yitirmekten korktuğunu biliyordu, kendisi de korkuyordu. Sonra konuşmayı uzatmamak için oradan uzaklaştı. Uzaklaşırken, Aylensis konusundaki tutumları için Zersenil'e kızgın olduğunu hissetti. Sonra kendisinin de tavırlarını düşündü ve suçlu hissetti. Giderken Aylensis'e veda etmemişti. Yüreği buruldu.
Commenti