Karlar lapa lapa yağıyordu. O sene o kadar çok kar yağdı ki, kasabanın dışarısı ile ilişkisi iyiden iyiye kesildi. Kırmızı saçlı adamın o kış, geldiği yere dönmesini beklemek artık biraz saçmaydı. Bahara kadar kalacaktı besbelli. Anne, diğer anneler gibi kızlarını almak için okula doğru giderken bunu düşünüyordu. Yarı yıl tatili gelmişti çoktan. O akşam köyden de bir komşunun kızını alacaktı. Yarıyıl tatilinde evde birinin olması iyi olacaktı. Komşular Anne'den çekiniyorlardı biraz ama herkes onu seviyordu. Ne zaman kim hasta olsa dermanını muhakkak Anne'den aldıkları bir ilaçta bulurlardı. Azıcık büyümüş çocuklarının Anne'ye yardımcı olması işlerine geliyordu. Kızları mesleği öğrenir de Anne gibi hem şifacı hem de oyuncakçı olur diye umuyorlardı.
"Kızın hazır mı Latife?" diye seslendi bir evin önünde durup da. Bu evi çok seviyordu Anne. Kocaman çatısı karlarla kaplıydı şimdi. Latife Hanım da al al yanakları ile seslendi, sözcükleri soğuk havada bembeyaz bir buluta dönüşen nefesinin arasından duyuldu. "Hazır hele, dönerken sen katarım yanına. Size somun ekmek de pişirdim!" Latife'nin kızı Anne'yi çok seviyordu. Ev işlerine de yardım eden becerikli bir kızdı. Anne ile oyuncak ve kuklalar yapmayı da çok seviyordu. Yaptıkları kuklaların ve oyuncakların hikayesini minicik bir kız çocuğuymuş gibi merakla dinliyordu her seferinde.
Okul'a vardı Anne. Diğer kadınlarla selamlaştı. Kadınların çoğunu sevmiyordu, selam verirken tebessüm etmek bile zor geliyordu ona. Koca bir kış boyu iş sayılacak bir iş yapmayıp sadece dedikodu yapan kadınlar sürüsü diye düşünmeden edemedi. Kadınlar korkuyorlardı Anne'den. O da bunu bildiğinden üstten üstten bakıyordu kadınlara. Çocuklar ellerinde karneleri ile koşarak geldiler.
"Anneeeee! Bak karneme, bana karne hediyesi aldın mı?"
"Anneee! Anneee!"
Anne iki kızına birden sarıldı. Kapuşonlarını gene kafalarına geçirdi. "Ne istiyormuş bakalım benim kızlarım karne hediyesi olarak?" diye sordu. "Kazak!" "Hayır hayır, dev bir oyuncak!" "Anne, ben battaniye istiyorum!" Kızlar yol boyunca başka şeyler isteyip durmaya devam ettiler. Anne gülümseyerek kızların isteklerini dinledi. Çocukların istekleri ateşin çıtırtıları ve kıvılcımları gibiydi. Bir an beliriyor, parıldıyor sonra kayboluyor bir başkası çıkıyordu. Anne'nin, bu dilekleri dinlerken aklına bir sürü oyun ve oyuncak geliyordu.
Latife'nin kızını da aldılar yolda. Lapa lapa kar yağarken ormanın kıyısındaki evlerine doğru yürümeye devam ettiler. Latife'nin pişirdiği ekmek her zamanki gibi enfesti. Daha yolda yarısını bitirmişlerdi bile.
Evin hemen önüne geldiklerinde içeride şöminenin gürül gürül yandığını gördü Anne ve hızlı adımlarla çocukların önüne geçti. Şömine böyle yandığına göre Perilayn gelmiş olmalı diye düşündü.
Kızlar sanki içlerine doğmuş gibi Latife'nin kızı Şeker'e Perilayn'ı anlatmaya başladılar.
"Biliyor musun Şeker? Annem bu sefer seni Perilayn ile tanıştırabileceğimizi söyledi!"
"Perilayn kim?" diye sordu Şeker, merakla aydınlandı yüzü.
"Perilayn bizim peri arkadaşımız. Kuyruklu Diyar'dan geliyor evimize. Annem küçücük bir çocukken Kuyruklu Diyar'a gitmiş."
"Perilere inanıyor musunuz?" diye sordu Şeker.
"Sen inanmıyor musun?" "Şimdi Perilayn ile tanışınca sen de inanırsın!" diye yanıtladı kızlar ve kikirdeyerek yürümeye devam ettiler.
Anne hışımla içeriye girdi. Perilayn, Anne'nin upuzun çoraplarından birini aşırmıştı gene. Ve keyifle şöminenin karşısında kurulmuş, Anne'nin yaptığı çikolata parçalı kurabiyeden kocaman ısırıklar alıyor, çayından yudumluyordu.
"Perilayn! Birazdan Şeker içeri girecek.!" diye azarladı Anne, Perilayn'ı. O esnada kızlar koşarak kapıya gelmişlerdi bile.
"Artık köyden misafirlerin olduğunda saklanmak istemiyorum Karya!" dedi Perilayn Anne'ye. Anne'nin gerçek adı buydu. Karya. Sonra Şeker'e dönüp, kocaman kürk gibi bembeyaz kanatlarını da açarak eğilerek selam verdi. Şeker şaşkınlık ve keyifle bağırdı: "Gerçekten bir peri!" Anne yani Karya endişe ile izliyordu. Bir an Şeker'in bayılmadığını görünce rahatladı ve tuttuğu nefesini salıverdi. Perilayn Şeker'i yanıtlarken kanatlarını kapattı gene. Çocuklara kocaman iki pakette karne hediyelerini verdi. Şeker'e de başka bir parıldak paket uzattı: "Hediyelerinizi alın bakalım! Evet efendim periler var. Ve sizin Dünya'nıza sıklıkla ziyarete geliriz. Ama iyi karşılanmadığımızı hissedersek hızlıca terk ederiz. Bundan çok rastalayamazsınız bize. Burada her zaman sıcak karşılanmışımdır." Sonra eleştirir ifade ile Karya'ya baktı: "Bugünlerde bir çekimserlik sezsem de."
"Perilayn, kimin nasıl tepki vereceğini bilmiyorum. Temkinli olmamız gerek."
"Eğer eve 2 hafta kalması için birini getiriyorsan onun temkinli olması gerek. Burası bizim evimiz, beni hoş karşılamayacak birini getirmemelisin. "
Sonra şen bir şekilde çocuklarla ve Şeker'le konuşmaya başladı. Çocuklar da Şeker de bir sürü sorular sordular. Kanatları ile oynadılar. Uçmasını istediler. Anneleri ile ne zaman tanıştıklarını da sordular. Bu arada Anne, Perilayn'ın dağıttığı ortalığı toparlamaya devam ederken söylendi:
"Burayı evin olarak gördüğünü bilmiyordum, çok sevindim. Eğer öyleyse burada daha çok sorumluluk alabilirsin."
"Sorumluluk sevmem. Buranın evim olduğunu söylemek hoşuma gidiyor. Bugün kırmızı saçlı adama da aynı şeyi söyledim. Benim hayalet olduğumu sanıyormuş!"
Karya koltuktan, Perilayn'ın kanat tüylerini toplarken kızgınlıkla Perilayn'a baktı. "Kırmızı saçlı adamla mı konuştun?"
"Evet, bahçemize girmemesi gerektiğini söyledim ama sonra onu çarptım."
"Ne! Nasıl?"
"Şu yanaklarımın kırmızısına, saçlarımın ışıltısına bak. Ben hiç hayalete benziyor muyum?"
"Perilayn adama ne yaptın?"
"Çarptım!"
"Çarptım da ne demek?"
"Çarptım işte. Bö dedim çarptım, Oh oldu." Karya şaşkın ve kızgın Perilayn'a bakıyordu. Acaba çarptım ne demek diye düşündü. Çocukken Perilayn birilerini çarpardı ama çarptığı kişilerin ağızları yüzleri, kolları bacakları değişik bir hal alır, Karya ile Perilayn da çok gülerlerdi. Şimdi kendisine o kadar komik gelmiyordu. Endişeli hissetti "Nerede şimdi?"
"Ormanın girişinde bilmem toparlanmış mıdır?"
Anne koşa koşa dışarı çıktı. Orman yolunun kenarındaki karları eşeledi ve orada, karlar altında titreyen adamı buldu. Suratında hakikaten çok komik bir ifade vardı ve çok eğleniyormuş gibi bakıyordu. Bacağı kasılmış gibi görünüyordu. Anne büyülü sözler mırıldanarak adamın üç yerine dokundu. Kırmızı saçlı adam o zaman kendine gelmiş gibi doğrulmaya çalıştı ama hemen beceremedi. "İyi misin?" "Bilmiyorum, başım, bacaklarım çok ağrıyor." Suratındaki komik ifade hala geçmemişti. "Gel benle seni Perilayn'a götüreyim." "Hayır onun yanına gitmek istemiyorum."
"Gelmek zorundasın çünkü suratını nasıl düzelteceğimi bilmiyorum. Ondan isteyeceğiz."
Kırmızı saçlı adam "Suratımda ne var ki?" diye sordu ve komik bakışları ile Anne'yi takip etti. İçeri girdiklerinde herkes kahkahalarla gülmeye başladı. Çocuklar "Anne, masallarda anlattığın palyaço mu bu adam? Yoksa Noel Baba mı?" diye gülümseyerek etrafında toplandılar. "Hayır kızlarım, bu adam misafirimiz. Şimdi Perilayn yüzünü düzeltecek."
"Ama yüzü çok komik, Perilayn düzeltmesin lütfen?"
Peirlayn da "Benden özür dilemezse düzeltmem." dedi. Kırmızı adam da "Hıh" diyerek diğer tarafa döndü. Ortaya çıkan kargaşada Anne sinirlenince, adam Perilayn'dan özür diledi, Perilayn da onu düzeltti. Şeker de dahil herkesin yardımı ile kurdukları masaya hep birlikte oturdular. Masada bu konu açılmasa da yemek bitip de salep içmeye başladıklarında Anne'nin insanları çarpmaması konusundaki upuuzun nutuğunu dinlediler ve ardından adam Perilayn'a neden kendisine kızdığını sordu.
Perilayn hala küs göründüğü için yanıtlamayı reddedince Anne açıkladı. Saleplerinden birer yudum alırlarken,
"Periler allı, morlu neşeli ve hayat dolu canlılardır. Hayaletlere benzetilmeyi hiç sevmezler. Tüm perilerin en çok korktuğu ve hiç istemedikleri şey renklerini yitirmek ve bir hayalete dönüşmektir. Hatta bu korkusu nedeni ile büyük bir üzüntüsünden sonra sararan al karısı, al rengine tekrar dönebilmek için heyecanı çok olan insanların heyecanlarını çalması ile ünlenmiştir."
"Alkarısından bahsetme. Yaptığı şeyler de çok yanlış" dedi Perilayn. "Hem Alkarısı bir peri değil!" diye ekledi.
"Doğru, Alkarısını sevmez periler. Aklıma gelince söyledim. Periler insanlara ilham verir. İlham veren yerleri korur. Doğanın yüksek ruhudur ve ışıldarlar. Hayaletler ise garip varlıklardır. Renk taşımazlar. Taşıyabilenlerinse sadece iki renkleri olur, ak ve kara. "
"Anne hayaletler de mi var yani?" diye sordu Yağmur ve Dosdos aynı anda. Çok yorgun bakıyorlardı. Bugünün hareketi ikisini de yormuş gibiydi.
"Evet kızlarım hayaletler de var." dedi Anne.
"Sen hayaletleri arayan adam mısın?" diye sordu Dosdos Kırmızı Saçlı Adam'a.
"Çocuklar bile duymuş." dedi Anne. Soran bakışlarla adama baktı.
"Evet" dedi adam.
"Peki hiç hayalet gördün mü?"
"Evet" dedi adam. Anne kızdı.
"Bugünlük bu kadar yeter. Artık uykuya hazırlık vakti. Haydi bakalım" diyerek herkesi dağıttı. "Ama Anne hayaletleri de merak ediyoruz." dedi Yağmur.
"Hayaletleri de yarın konuşacağız" dedi Anne. Çocuklar uyku pijamalarını giymek için ayrıldılar.
"Hayaletler hakkında fazla konuşmamalısın." dedi Anne, Kırmızı Saçlı Adam'a.
"Evinde bir peri var, hayalet hakkında konuşsak ne olur ki?"
Perilayn sinirle adama baktı.
"Artık kalkmalısın." dedi Anne.
"Tamam" dedi Kırmızı Saçlı Adam. "Yarın görüşürüz." dedi Anne ve Perilayn'a. Kızlara seslenerek yarın görüşürüz dedi. Pijamaları ile bir takım banyoya giden kızlar el salladılar.
Adam evden çıkıp Han'a doğru giderken yüzünde bir gülümseme ve içinde bir sıcaklık vardı. Ayakları evden uzaklaşırken aklı evin şen havasında kalmıştı.
Comments