Uzaklardaki bir ülkede tatlı mı tatlı kara mı kara bir kız doğmuş. O ülke karadenizin tam karşısında hatta biraz da içindeymiş. Hatta ]ülkenin yarısı denizin içinde yarısı da dışındaymış. Kız doğduğunda ensesinde kaplan şeklinde bir ben ile doğmuş; ona kaplanlı kız demişler. O büyürken hoplamayı zıplamayı dövüşmeyi sıçramayı çok sevmiş onu böyle hallerde gören büyükler kızın ruhunun bir savaşçı olduğunu anlamışlar ve kıza savaşmayı iyice öğretmişler. Zaten de o ülkede savaşçılar pek yiğitmiş. Kız büyürken ayaklarını etrafında dolanıp onla oynamayı çok seven bir köpeği fark etmiş. Onla birlikte kırlarda koşuyor, kızla korkuyor kızla seviniyormuş. Çok da dikkatli bir köpekcikmiş. Ne zaman hırlasa veya havlasa bir tehlikeyi erkenden haber vermiş oluyormuş. Kız bu nedenle köpekçiğine çok güveniyormuş.
Birlikte ava gidiyorlar, ağaçların tepelerine tırmanıyorlarmış. Dağların zirvelerine kadar çıkıp kuşlar gibi yükseklerden ülkelerini seyrediyorlarmış. Savaşmak gerektiğinde veya korumak gerektiğinde hakkıyla işlerini yapıyorlar, savaştıkça, avlandıkça bedenlerini yordukça mutlulaşıyor ve ruhlaranı dinlendiriyorlarmış.
Kız ensesindeki beninden olsa gerek büyüdüğü zaman hep bir parsı olmasını istermiş. Ama o ülkedeki parslar da bizim buralardaki gibi pek vahşi ve tehlikelilermiş. Bizim buralarda nesli tükeneli çok oldu ama kızın ülkesinde hala Anadolu parsı yaşıyormuş. Daha evvel birkaçı ile karşılaşmış bile ama parslar ya kaçmış ya da sivri pençeleriyle kıza saldırmış. Kız korkmuş çok ama gene de parsları çok merak ediyormuş, bir gün bir parsının olmasının hayalini kuruyormuş.
Günlerden bir gün ormanın etrafında geniş çayırların olduğu alanda dinleniyormuş. Oldukça yorucu bir avı yeni bitirmişken çayırda ağır temkinli adımlarla dolaşan bir pars görmüş. Sırtındaki sopasını yere doğru indirmiş kendini korumak da istiyormuş ama parsı ürkütmemek de istiyormuş. Meraklı gözlerle parsa bakarken kalbi kütür kütür çarpıyor karnındaysa kelebekler uçuşuyormuş. Pars da onu farketmiş ve umursamaz ama temkinli bakışlarla süzmüş savaşçı kızı. İlk gün birbirlerine zarar vermemişler. Ertesi gün ikisi de aynı yere aynı saatte gelmiş. Bu sefer birbirlerine birer adım yaklaşmışlar. Bir sonraki gün biraz daha yaklaşmışlar. Sonra birlikte çayırlarda koşmaya başlamışlar. Başka bir gün birbirlerine biraz dokunmuşlar. Sonra konuşmaya başlamışlar. Birlikte daha çok vakit geçirmeye başlamışlar ve birlikte geçirdikleri vakitlerde, çayırlarda birlikte koşarlarken, birlikte avlanırken, yorgun bedenlerini ay ışığında dinlendirirken, yıldızları izler ve hayaller kurarken çok eğlendiklerini farketmişler. İnanılmaz çok eğlenmektelermiş. Hatta savaşçı kız da pars da hiç böyle mutlu olmamış daha önce. Günler artık çok daha mutlu ve güzel geçmeye başlamış.
Ancak onlar çok mutlu mutlu eğlenirlerken köpekçik hırlayıp duruyormuş. Savaşçı kız köpek hırlaıkça huzursuz olup dikkat kesilmeye başlamış. Bir süre sonra köpekçiğin parsla yakınlaştıklarında hırladığını farketmiş. Önce düşünmüş acaba köpek parsın tehlikeli olduğunu düşünüyor bu nedenle mi hırlıyor diye. Sonra hakikaten de böyle olduğunu farketmiş ve parsdan uzaklaşmış. Ama parsdan uzak geçen günleri öyle neşesiz öyle tatsız öyle keyifsizmiş ki ondan daha fazla uzak duramamış. Yakınlaştıkça çok eğleniyorlarmış. Ancak köpek gittikçe daha çok hırladığı için savaşcı kız git gide tedirgin huzursuz korku ve kaygı dolu bir hale bürünüyormuş. Köpek hırladıkça parsın kendisine zarar vereceğinden iyiden iyiye korkmaya başlamış. Ama biricik parsını kırmamak incitmemek için ona hiçbir şey dememiş. Demese de pars onun bu üzgün ve mutsuz halini farketmiş ve gidip sormuş. Neden mutsuzsun acaba benim yüzümden mi öylesin diye. Kız hayır demiş.Günler geçmiş kızın kaygıları iyiden iyiye artmış. Pars gene sormuş neden ama benim yüzümden mi böylesin diye. Kız demiş ki hayır hayır benim sevgili parsım senden değil hiç değil. Senle bir sürü savaşlara katıldık cesurca mücadele ettik. Yoruldum ve bazen de savaşlardan korkuyorum. Halbuki kız o zamana kadar savaşmaktan korkmasına korkarmış ama bu kadar kaygılar hiç taşımazmış. Nihayet pars üçüncü kere sorduğunda köpek hırladığı için başlarına bir tehlikenin gelmesinden çok korktuğunu anlatmış. Pars düşünmüş. Köpeciğe bakmış ve köpecik alışana kadar birbirlerine çok da yaklaşmamaya bir süreliğine karar vermişler. Her gün biraz uzaklaşıp biraz yakınlaşıyorlarmış. Sonra Köpek parsa güvenene kadar bir sürenin daha geçmesi gerektiğini düşünmüşler ki süreler geçtikçe parsın köpeciğe de kıza da zararı dokunmayacağını anlasın diye. İşte böyle dans eder gibi biraz uzak biraz yakın biraz az biraz çok hayaller kura kura günler geçirmişler. Zamanla köpecik daha az hırlamaya savaşçı kız daha çok gülmeye başlamış. Güvende hissetmek çok güzelmiş, çok iyi ve sıcak gelmiş savaşçı kızımıza. Savaşçı kızı mutlu görmek de iyi gelmiş parsa. Zamanla köpek de parsla oynamaya başlamış ve tehlike algısı kaybolmuş iyiden iyiye. İşte o zaman üçü birlikte eğlenip hür ve özgür koşmuşlar çayırlarda ve avlanmışlar birlikte, savaşmışlar omuz omuza ve tırmanmışlar en yüksek dağlara. Kahkahaları Karadeniz’in dört bir yanındaki kara ormanlarda çınlamış. Böylece sonsuza dek mutlu musmutlu ve umutlu yaşayıp gitmişler.
Comments