Keşke her şey, Küllü’nün küçükken olduğu kadar kolay olsa diye düşündü Gülriz. Her akşam ama hemen hemen her akşam aynı mesele açılıyordu. Küllü büyüdükçe kim olduğunu daha çok mesele yapar ve sorar hale gelmişti. Gene öyle bir akşamdı o akşam.
“Neden senin kızın değilim ama bedenimizde aynı leke var?” diye sordu Gülriz’e. Gülriz yorgun yorgun baktı Küllü’ye. Daha önce de defalarca sormuştu bu soruyu Küllü. “Bir sebebi yok” dedi gene. “Çok benziyoruz”
“Tavan arasına girdim!”
“Biliyorum girdiğini, ama tüm tehlikeli büyüleri denemek zorunda değilsin. Sana onlardan uzak durmanı defalarca söyledim.”
Böyle kavgalarda Suzan ve Safiye ağzını açmadan bir kenarda dururlardı. O akşam da öyle yaptılar. Gülriz kızkardeşlerinin bu tavrında suçlama olduğunu seziyor ve çok öfkeleniyordu. Küllü sessiz kaldı bir süre. Gülriz bu buhranlı, bunalımlı, şımarık çocukluğun /ilkgençliğin ne zaman geçeceğini merak etti. Elindeki işle uğraşıyordu. Yüzünde sert bir ifade vardı.
“Bana yalan söylemenden, açıklama yapmamandan bıktım artık!”
Gülriz kızgın kızgın baktı Küllü’ye. Önceden olsa bakışları Küllü’nün susması için yeterdi.
“Sana inanmıyorum, güvenmiyorum artık. Herşey, hepsi, hepiniz sahtesiniz!”
Gülriz öfke ile ayağa kalktı. Ama tüm kozlarının tükendiğini biliyordu. Çık git dese çıkar giderdi Küllü. Sus dese susmazdı. Dik dik baktı Külü’ye, ne yapacağını bilmese de kararlı ve kızgın görünüyordu.
Küllü de kalktı ayağa
“Kül büyüsünü öğrendim ve lekelerimin sebebini de öğrendim.”
O zaman ortalıkta bir sessizlik oldu. Gülriz şaşkınlıkla bakındı etrafına. Suzan o zaman konuştu, “Artık her şeyi açıklamalısın Gülriz. Bunun bir gün olacağını biliyorduk.”
Küllü öfkeli gözleri ile bakıyordu Gülriz’e. Gülriz’in öfkesi sönmüştü, Küllü’ye baktığında onu göğsünde uyuttuğu onca zamanı görüyordu. Onu yitirmekten korkuyordu. Ama zamanlarının, ayrılmalarının zamanlarının yaklaştığını biliyordu. Kül büyüsü yaptığı gece küllenen ve bir daha da düzelmeyen eşyaları, yolculuğu için Küllü’ye teslim etmesi gerektiğini biliyordu.
“Annemin beni bir sepete koyup ırmağa attığını söylemiştiniz bana. Ama demek ki senin bu büyün yüzünden buradaymışım. Annem kim, babam kim hiç öğrenemeden. Bu sepetten ve içindeki bu kırılmayan camdan başka bir hikayem, kimsem olmadığını sandım senin yüzünden!”
Kırılmayan cam, sepette buldukları bir şişeydi. Şişenin ağzı mühürlüydü ve içinde bir parşömen vardı. Bu parşömeni taşıyan şişeyi ne kadar uğraştılar türlü büyüler denedilerse de kıramamışlardı. Sepetle birlikte gelip gelmediğinden emin de değillerdi çünkü sepetin içinde değildi şişe. Ama Küllü’nün eşyaları diye kaldırmışlardı.
“Belki de beni seviyordu ailem ve ben burada senle, sizinle sıkışıp kaldım! Senden nefret ediyorum Gülriz. Senden de büyünün etkisinde de olsa beni sepete koyup ırmağa salan annemden de babamdan da herkesten de!” diye bağırıp odasına çıktı Küllü.
Gülriz onun arkasından bakakaldı. Safiye yanına gitti:
“Şimdi ona istenmeyen bebek olduğunu mu anlatacaksın?” diye sordu.
Suzan da sorgular şekilde bakmaya devam etti. Küskün, kavgalı günler uzadıkça uzuyordu ve Gülriz böyle günleri hele hele böyle günlerin gecelerini hiç mi hiç çekemiyordu.
O gece hele Dolunay da vardı. Gülriz dolunayın aydınlattığı dağı, çayırları ve denizi izledi. Acaba herşey başka olsaydı, evlenmiş olsaydım ve ben doğurmuş olsaydım nasıl olurdu diye merak etti. Ama bu soruyu cevaplamadı. Sevdiğinin nerede olduğunu düşünmenin, herşeyin başkaca olduğunu düşünmenin kalbini sızlatan ve saçlarını ağartan bir acıdan başka bir şeye yaramadığını çoktan öğrenmişti. Böyle zamanlarda alnında beliren damarı belirdi gene. Küllü eskiden olsa sarılırdı Gülriz’e. Herşeylerini anladıkları ve birbirlerine iyi geldikleri zamanlar asırlar önceymiş ve artık hiç eskisi gibi olmayacaklarmış gibi hissediyordu kendisini. Baştan ayağa huzursuzluktu sanki. Vakit geceyarısına geldiğinde Küllü’nün yatak odasından gene gürültüler gelmeye başladı. Son aylarda yeni edindiği hobisi de kırılmaz cam şişeyi fırlatmaktı. Ama bu sefer kırılan cam parçalarının sesi duyuldu. Gülriz sesi duyar duymaz koşar adımlarla üst kata çıktı. Kapıyı açtı.
Küllü yerde, cam parçalarının arasında kesilmiş elinden sızan birkaç damla kana aldırış etmeden parşömeni açmakla meşguldu. Gülriz de çömeldi yanına. Parşömen’e eğildi. Hiç bir şey görünmüyordu üzerinde. Ne yazı ne iz. Ama Küllü’nün kanı parşömene damladığında parşömen kanı emdi ve leke kayboldu. Birkaç cümle yazı kan lekesi ile belli olur gibi oldu. O zaman Küllü şaşkın bakışlarla Gülriz’e döndü ve “Ne demek bu şimdi?” diye sordu. Gülriz bu parşömenleri biliyordu. Kendileri gibi büyü gücü ile doğmuş üç kızkardeşlerin yapabildikleri bir büyüydü bu ve büyülü parşömenler ancak okunmaları istenen insanların kanı ile yeterince sulanırlarsa gizemlerini veriyorlardı.
Küllü’nün kesilmiş olan elini ovaladı ve parşömene birkaç damla daha kan düşmesini sağladı. Kan anında emildi ve başka yazılar da çıktı ortaya. Gülriz ardından parşömeni aldı yerden ve salondaki geniş masaya koydu. Şişe Küllü’ye gönderilmişti bundan artık şüphesi kalmamıştı ama acaba parşömende anlatılmak istenen şey neydi, çözülmesi gerekiyordu.
Comments