top of page

Kayadaki Yarık ve Karanlık

Aylensis, karanlıkta kovuğuna doğru yürürken hafif yağmur çiseliyordu. Karanlık çok hafif bir ay ışığı ile aydınlanmıştı. Ormanın ürpertici havası dağılmıştı. Orman halkı ve at adamlar da dahil herkes derin ve keyifli bir uykuya gömülmüştü. Aylensis, nasıl olup da herkesin bu kadar huzura kavuştuğunu merak etti. Yedi yetimi merak etti. Çok yorgun ve durgun hissediyordu kendisini. Garip bir rahatlama vardı onun da bedeninde, ruhunda. Uyku göz kapaklarına çöküyordu. Kaya yarığındaki, evine kovuğuna doğru ilerlerken üşüdüğünü hissetti ve pişman oldu çıktığına. Çatırdayan evde kalmak istediğini hissetti. Küçük bir kızken de çatırdayan evden kendi evlerine dönmekte iken benzer hissederdi. O zaman da evleri ev gibi gelmezdi Aylensis'e. Gene de yürümeye devam etti. Sonra çok yavaş bir şekilde kayaları tırmanmaya başladı. Ortalık sakindi. Çatırdayan ormanı ilk defa bu kadar sakin ve güvenli hissediyordu. Tırmanışı yavaş ve uzun sürdü Çiseleyen yağmur ve ormanın huzuru ona iyi hissettirdi.


Yarıktaki evine az kalmıştı ki Adalet devasa cüssesi ile belirdi kayaların üzerinde. Gövdesi hafif ay ışığında yılan derisi gibi parıldıyordu ve ürpertici görünüyordu.

"İyi misin?" dedi Adalet. "Korkuyor musun bu halimden?"

"Hayır" dedi Aylensis. "Korkmuyorum ama iyiyim."

Aylensis tırmanmaya devam ederken "Gel benimle, evim şurada" dedi. Sonra birlikte girdiler eve. Evde bir sessizlik oldu. İkisi de konuşmak konusunda çekimserdi.

"Aylensis olanların farkında mısın?" dedi Adalet.

Aylensis baktı ona. "Herşeyi anlayamıyorum. Ormanın cazısıyım. Alahçın'ın kızıyım gene de anlayamıyorum."

"Çok güçlü bir cazısın biliyorsun değil mi?"

"Evet. Sen anlatsana Adalet?"

Adalet Aylensis'e baktı. Olan biten herşeyi, en azından Aylensis'le ilgili olan herşeyi anlatmanın mümkün olmadığını düşündü. Ama kendilerini anlatabilirdi.

"Kardeşlerim yerin dibine indiler bile. Kapıları tutuyorlar. Ben gün ışımadan senle konuşabilmek için kaldım." dedi. Sonra gülümsedi. Yüzü, boynuzlu kafası, toynaklı bacakları ve yılan derisi ile çok başka ve ürkütücü görünüyordu ama gülümsediğinde gözleri Adalet'ti işte. Aylensis'in bildiği ve sevdiği Adalet.

Adalet, yer üzerinde yeterince yaşamıştı ve bir ölümlü ile -cazı bile olsa- yaşamın ve ölümün hakikatlerini konuşmadan evvel bağ kurması gerektiğini biliyordu.

"Bizim annemiz Garip Ana" diye başladı söze. "Bizi doğurduktan sonra göçüp gitmiş. Ama babamız Erlik, yerlerin hükümdarı. Aşkları ve tutkuları büyükmüş ve Erlik, Garip anamızdan yerlerin yedi katlarına hükmedecek evlatlar peydahlamış. Garip Ana'nın kendisine ait olduğunu düşünmüş ve çok büyük sevmiş ama aşk gözünü kör etmiş olmalı ki, annemizin yerin dibine ait olmadığını ve Erlik'in yedi bebeğini taşımanın fani bedenine büyük zararı olacağını görememiş." diye başladı anlatmaya. Ta en başından.

"Ve Garip Anne'miz öldüğünde göklere uçmuş ruhu. Biz büyürken Alahçın anlatırdı bize, sanardık ki nihayetinde ona kavuşacağız. Meğer, yerlerin yedi katının yedi hükümdarı olan bizler babamıza kavuşacakmışız sadece. Biz yerin hükümdarına ait olduğumuzdan Garip anamızın gömünden sonra yerlerin hükümdarı alacakmış bizi ama almamış. Biraz hüznünden. Erlik'in en büyük acısıymış Garip Ana'mızı bir daha göremeyecek olması. Acısı halen yerin altını kasıp kavuruyor. Bir de bizim kalmamızı istemiş ki yerin üstünü bilelim. İnsanın fani yaradılışını ve varoluşunu tanıyalım. İşte bu sebeple belli sene yerin üzerinde sizinle yaşamamıza izin vermiş bırakmış bizi. Gecenin karanlığında ama bizi yerin altına da hazırlamış. Geceleri kaybolmamızın sebebi de buymuş aslında." diye bir çırpıda tüm gizemini anlattı.

"Zersenil sizin öldüğünüzü söylüyordu." demiş Aylensis sessizce.

"Ölmedik, sizler gibi olmadığımız için ölmedik. Yerin altına gitmemizin vakti geldiğinde gittik. Yerin üzerindeki halimiz, insana benzer görüntümüz bir görüntüydü sadece. Burada olmamız gündüz vakti olduğunda gene o görüntü ile gelebiliriz. Ama geceleri buradaki varlığımız, yerin kapıları açıldığı için güvenli değil. Bu nedenle kalmayacağız artık geceleri." dedi.

Aylensis anlamaya çalışarak bakındı.

"Orman'ın karanlığı, bizim varlığımızla güçleniyor ama ormanın karanlığının ve tehlikesinin sebebi biz değiliz." dedi Adalet.

Aylensis sustu ve önüne baktı.

"Yerin altına ait olanın yerin üstünde olmasından dolayı karanlık orman." dedi sonra yavaşça. Ve sonra "Yerin altına ait olmak kötü değil, biz de oraya aidiz." dedi. Adalet. Ardından Aylensis'i alnından öpüp ellerini sıktı. Ve biraz sonra yarığın kapısına doğru ilerleyip kayboldu.

Aylensis o çıktıktan sonra yarığın kapısını örten tuhaf kumaşa baktı uzun uzun. Huzursuz hissetti kendisini. Yedi yetimi özlemişti. En çok da Adalet'i. Yerin altına ait oldukları için onları suçluyor değildi hiç ama sanki başka birşey kastetmişti Adalet. Ama huzursuz etti bu Aylensis'i. Örtülerine sarındı ve kayaya sokuldu. Ateşi yakmadı ve üşümeden uykuya dalabilmeyi diledi. Dilediği gibi de oldu. Eşsiz bir karanlık uyku çöktü üzerine. Hiç rüyanın olmadığı karanlık ve ağır bir uyku.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Beyaz Tavuş Kuşu

Evvel zamanda uzak bir diyarda bir kümes sarayı varmış. Orada bir güzellik kraliçerya perisi her bahar bir sürü yumurtalar çalarmış orada...

Kral Baba'nın Kral Kızı

Evvel zamanda ve buralardan çok ama çok uzaklarda bir Kral ve Kraliçe yaşarmış. Kral çok ama çok güçlüymüş. Krallığının sınırları çok...

Kabus

Günler karlı ve sakin geçti. Alahçın Nene'nin gidişinden beri Çatırdayan ev böyle huzurlu hissettirmemişti Aylensis'i. Uzun uzun...

Comments


Bana sormak istediklerinizi buradan gönderebilirsiniz

Gönderiniz için teşekkürler!

Bu websitesi Hilayda Karakök tarafından kurulmuştur. Tüm hakları saklıdır.

bottom of page