Meraklı bir genç cadı yaşarmış. Onun zamanında pek fazla cadı kalmadığından çoğu sihri ve büyüyü ona kalan eski kitaplardan ve kütüphaneden okurmuş. Gittikçe daha da karmaşık büyüler denemeye başlamış. Karmaşık büyüler denedikçe değişik rüyalar görmeye ve sesler duymaya başlamış. Her rüyasında Karadeniz'in kıyısına gittiğini ve orada ağlayan bir kadının sesini dinlediğini duyuyormuş. Hıçırıklar o kadar derinden geliyormuş ki handiyse kadıncağızın denizlerin dibinden doğru ağladığını sanıyor sabahları telaşla nefes nefese uyanıyormuş. Bu nedenle bu sesi şifalayacak Karanık Denizleri, Kara Denizi uyandıracak büyüeri okuyup araştırmış. Kütüphanenin dışında bir danışabildiği koca nenesi varmış. Ancak Koca nenesi o kadar yaşlıymış ki söylediklerinin çoğu hafizasının yanılsamalarından oluşuyormuş. Nenesine araştırdığı büyüleri söyleyince nenesi çok kızmış ve bunun son derece tehlikeli olduğunu söylemiş. O gece karanlık bir kış günüymüş ve büyü kitaplarını da alıp Karadeniz'in kıyısındaki bir adaya varmış Genç Cadı. Müthiş bir fırtına varmış. Kitapları da kendi de kara kedisi de ıslanmış. Aklında bir taraftan nenesinin söylediği eyler bir taraftan da heyecan varmış. Yıldırımlar düşmeye ve şimşekler çakmaya başladığı zmaan sihirli kelimeleri söylemeye başlamış ve şimşeklerin yıldırıma dönmesini sağlamış ardından tüm yıldırımları karanlık denize yönlendirmiş. Sonra bir sessizlik olmuş. Yağmur bile durmuş. O esnada deniz bir anda ortadan yarılmış. Genç cadı merakla denize doğru koşmuş ve ve denizin ortasında açılan koridorda yürümeye başlamış. Cadının kara kedisi hiç hoşlamamış bu durumdan ve tüyleri diken diken olmuş ve tıslamış. Cadı ürpermiş. Yürümeye devam etmiş. Biraz daha ilerlediğinde ağlayan bir kadın görmüş. Son derece korkunçmuş ağlayan kadın. Ona dokunmuş ve dokunduğunda karalar giymiş yaslı kadın birden öfke ile dönmüş ve ayağındaki demirden halatı kırıp göğe doğru zıplamış. Bu öyle bir zıplayışmış ki denizden tamamen uzaklaşmış. Bizim kız kalmış orada, denizin yarığı da kapanmış birden ve sular sopsoğuk ve dalgalı girdaplar halinde bizim kızı alıp savurmuşlar, çalkalayı çalkalayıp bir kayalığın kıyısındaki kumsala fırlatmışlar.
Kız korka korka üşüye titreye eve kadar gitmiş. Yaşlı Nenesi'nin yanına oturmuş ve olanları anlatmaya koyulmuş kendisini çok kötü bir şey yapmış gibi suçlu hissediyormuş.
"Nene, ağlayan kadın hakikaten varmış. Ve ben efsunlu sözleri mırıldayınca denizler yarıldı ve kadın ayağındaki zinciri kırıp uçup gitti denizin dibinden." demiş.
Nenesi de dinlemiş, torununun sırtını ayaklarını okşamış arkasından da 'İyidir yavrum iyidir, oh, rahatlamıştır kadıncağız" demiş.
Kız içinden nenesinin keşke aklı başı yerinde olduğu günler olsa da ne yapacağımı sorsaydım da dinleyeseydim diye düşünmüş. Ama o gün öyle üşümüş, öyle korkmuş ki, nenesinin yanından kımıldamamış bile. Uzanmış yanında. Tıpkı fırtınada korktuğunda minik bir çocukken, nenesinin sıcaklığında uyuduğu gibi. Ve o gece ağlayan kadın sesi falan duymamış. Rahat bir uykuymuş.
Ertesi sabah bir bahar gününe uyanmış. Baharın güneşi, kokusu, esenliği hep oradaymış.
Kız korku dolu günler geçirmiş ama o günler hep bahar gibi geçince kız da yaptığı şeyle kadını kurtardığını düşünmüş. Hatta sevinmiş. Mutlu hissetmiş ve yürüyüşe çıkmış. Yolda biraz ilerlemiş ki kürkünden sular damlayan siyahlı kadınla karşılaşmış. Ona korku dolu gözlerle bakmış. Kadın biraz deli gibi görünüyormuş ve gözleri kahve kızıl görünüyormuş.
"Nasılsınız?" diye sormuş ürkerek.
Kadın önce sinirli ve tuhaf bir kahkaha atmış ardından "Pek iyiyim." demiş.
"Her zaman hüzünlüydüm evet. Ve hüznüm öyle çoktu ki boğuyordu beni." demiş sonra. Kız: "Aslında hüznünüz değil de Karadeniz boğuyordu sizi" demiş. Ama kadın bunu duymamış veya duymamış gibi yapmış. "Hüzünlü tarafımı bir kenara koyabilirsek aslında, epey çılgın ve özgüvenliyim." demiş. Kız, kadının bu tuhaf tavırlarından ve hala kurumamış garip yosun kokulu kürkünden tedirgin olmuş ve "Üstünüzü kurutmanız için sizi evimizde ağırlayabiliriz." demiş.
"Beni evinizde ağırlamak mı?" demiş ve gülmüş. "Ben hangi eve sığabilirim ki?" demiş ve kahkahalar atarak yoluna devam etmiş. Kız tedirgin hissettiği için kadının peşinden gitmemiş. Ve çok tuhaf hissetmiş. Ağlamak ile korkmak arasında birşeymiş hissettiği. Çünkü aslında ağlama seslerini duyduğunda kadının acısını çok içinde hissetmiş zamanında. Ama sonrasında kadının bu halini gördüğünde sadece deli bir kadını kurtardığını düşünmüş. O zaman ona acımış. Kafası ve yüreği darmadağınık halde evine gitmiş.
Günler geçmiş ve kız yavaş yavaş kurtardığı deli kadını unutmaya başlamış. Bahar günleri geçmiş ve yaz gelmeye başlamış.
Bir gün kız arkadaşları ile oynarken, ormanda deli kadının dolaştığını görmüş.
"Bu kadını gördünüz mü?" diye sormuş kızlara.
"Kadın mı? Karanlık ormanda mı? Hayır!" demiş arkadaşları.
O da arkadaşlarına kadını göstermek için gizlice yaklaşmış kadına ama kızlar bir türlü görememişler. Yavaş ve çaktırmadan ilerlemişler. "Biraz daha bu taraftan, azıcık daha şu taraftan gidelim" diye "İşte tam şu ileride" diye tarif ediyormuş aslında. Ama kızlar görmemişler. Bir anda bir ağacın arkasından pat diye önlerine çıkmış kadın
"Arkadaşlarınla beni mi tanıştırmaya çalışıyorsun?"
"Merhaba kurtarıcı cadımın arkadaşları!!" demiş delice bir ses tonu ile. Ama bir tuhaflık varmış. Kız ayıp olmasın diye konuşmuyormuş ama arkadaşları deli kadını görüyor gibi değillermiş.
"Kurtarıcım herkese beni göstermek istiyor. Tanıştırmak istiyor. Acımın içinde boğuluyordum ama şimdi ah boğulmuyorum." demiş ve deli deli gülerek uzaklaşmış gene.
"Görmediniz mi, duymadınız mı?" diye sormuş. Kızlar gülmüşler,
"Beynine güneş geçti sanırım. Burada deli kadın falan yok."
"Hatta aramızdaki en deli varlık sensin" diyerek gülmüşler. Sonra uzaklaşmışlar.
Kız olan biteni nenesine anlatmış. Nenesi gülümseyerek dinlemiş ve "Hah, seni seviyor mu acaba? " demiş. Başka da bir şey söylememiş. Sonra gene günler geçmiş. Okulunun son gününde kız deli kadını gene görmüş. Bu sefer ormandan çıkmış. Kıza paralel yürümüş ama deli deli davranmış ve gülüp kıkırdamış. Öfkeli öfkeli bağırmış ve biraz daha ilerlemiş. Sonra kızıp, kızı geçmiş.
"Ne yapıyorsun?" diye sormuş kız. Çok korkuyormuş kadının deli tavırlarından. Kadın ilerlemiş ilerlemiş ve kızın okulunun karşısına gelmiş. Kollarını havaya kaldırmış ve bağırmaya başlamış. Öyle bir rüzgar esmiş, öyle bir rüzgar esmiş ki kız bir ağaca sığınmak zorunda kalmış. Rüzgar kızın okulunu sarsmış ve camlarını patlatmış. O zaman içindeki öğrenciler ve öğretmenler de koşarak dışarı kaçmışlar ve herkes telaşla ormana sığınmış. Deli kadın bağırmaya ve anlaşılmayan şeyler söylemeye devam etmiş. Bizim kız "Ne yapıyorsun!" diye bağırmış ama kadın kızı duymamış. Sonra havaya kaldırdığı kollarını bir anda indirivermiş ve kızın okulu yıkılmış. Kız çok üzülmüş bu duruma ve koşmaya başlamış okula doğru. Deli Kadın'a dönüp bağırmış:
"Ne yaptın! Ne yaptın sen!" diye. Ama deli kadın şarkılar söylüyormuş. Hiç de birşey yapmıyormuş başka. Çılgın çılgın kahkahalar atmış. Kız arkasından bağırarak koşmuş,
Deli kadınsa koşarken arkasına bile bakmamış ve Karadeniz'in kıyısındaki yamaca geldiğinde delice kahkahalar atıp yamaçtan aşağı atlamış. Kız onun arkasından bakakalmış. Sulardan çıkmadığını görünce ölüp ölmediğini merak etmiş. Sonra eve dönmüş. Elinde karnesi varmış. Mezuniyet belgesi de varmış. Nenesine anlatmış gene olan biteni, Nenesi demiş ki
"O öğrendin ya zaten her şeyi. Yenisini kurarsın."
Kız üzgünce eğmiş başını. Yenisini kurmak kolay değil diye düşünmüş. Hem kendisi daha küçücükmüş. Minicikmiş daha. O zaman kız çaresizce ilerlemeye başlamış yolunda.
Comments