Evvel zamanda bir Kara Oğlan yaşarmış, uzak mı uzak diyarlarda. Kara Oğlan'ın saçları kapkara, yanakları kıpkırmızıymış, teni de süt gibi beyazmış. Kafasından fırça gibi çıkan saçlar nedeni ile ona Kara derlermiş.
Kara, epeyce uzun boylu, geniş omuzlu, güçlü mü güçlü bir delikanlıymış. Zehir gibi bir zekası varmış. Gözleri son derece keskinmiş ve felaket bir hayal gücü varmış.
Pek hevesli ve de çalışkan biriymiş. Kendisine verilen her işi başarı ile bitirmeye uğraşırmış. Akranlarının arasında en iyisi olduğu hemen göze çarparmış çarpmasına da bir türlü dilediği kadar iyi olamazmış. Kendi başarısını beğenmemesi de cabasıymış. Misal bir turnuvaya girse ve başarılar gösterse hemen üzülüverirmiş daha da iyisini yapabilirdim diye. Hadi en iyisi oldu olacak diyelim tam heves ettiği gibi birinci olacak bir felaket bir aksilik olur hak ettiği kadar da başarılı olamazmış.
Gene çokça çalışıp didindiği bir gün bir kayanın üzerine oturmuş. Oracıkta oturup dururken kulağına bir şarkı gelmiş. Şarkı öyle tanıdık öyle bilindik gelmiş ki kara oğlan'a kulak kesilip dinlemeğe başlamış. Şarkıyı kimin söylediğini anlamak için biraz etrafına bakınmış, kimseler görememiş. Biraz daha dikkatli baktığında öğle güneşinde toprağa düşen gölgesinin bu güzel şarkıyı söylediğini anlamış. Hayretle seslenmiş: "Sen konuşuyor musun?" diye. Gölge de aynı hayretle yanıtlamış: "Beni duyuyor musun!" diye. Böylece işte ilk defa gölgesi ile sohbet edebilmiş. Gölge ona demiş, "Çok sıkılıyorum şu hayatımızdan. Kasırgalara girmek, bulutlarla uçmak istiyorum!" diye. Kara Oğlan şaşkın şaşkın: "Kasırgalar ürkütür beni, hiç olur mu öyle şey? Yapacak onca iş varken!" demiş. Gölge epey huysuz bir sesle, "Şimdiye kadar beni duymadığından bu ruhsuz işleri yaparsın sanırdım da ufak çelmeler takardım sana! Beni daha da zorlama daha büyük belalar açarın boynuna!" Kara Oğlan hiddetle yanıtlamış: "Bu zamana değin aksiliklerin sebebi sen miydin!" diye. Sinirle kalkmış ayağa ve başlamış kavgaya, gölge ile kavga etmek dövüşmek beyhuda olduğunu geç anlamış sonra dönmüş ve başlamış yürümeye. Bir yandan yürümüş, bir yandan söylenmiş. Nihayetinde evine varmış. Gölge bir daha ona hiç cevap vermemiş. Zaten Kara Oğlan da ona bir daha soru sormamış. Bakmamış bile gölgesine bir daha.
Kara Oğlan canla başla kendisine verilen işleri layıkıyla yapmağa azmediyormuş. Ancak o sohbetten beridir kazalar ve aksilikler gittikçe artıyormuş. At sürüp cirit oynasa, ya Kara Oğlan düşüyormuş attan ya da at devriliyormuş. Ok atmaya heves etse oku ya erken ya geç saldığından hedefi değil başka yerleri vuruyormuş. En sonunda bir gün bir önemli turnuva öncesinde Kara Oğlan yaptığı bütün işleri bırakmış ve tüm enerjisi ve vaktini turnuvaya hazırlanarak geçirmiş. Günler ve geceler boyunca çalışmış. Limse ile görüşmemiş, vakit geçirmemiş. Nihayetinde çokca zamanlar geçmiş. Uzunca bir süredir de kaza bela gelmemiş başına. En sonunda Turnuva günü gelmiş çatmış.
Evvela ok atmaya başlamış, hiç sorun çıkmamış. Birinci olmuş. Ardından iz sürmesi gerekmiş, gene birinci olmuş. Sonrakinde avlanmış, gene en büyük avı o yakalamış. Her şeyin böyle yolunda gitmesine çok şaşırmış. Sonrasında koşması gerekmiş. Yüksek bir dağa doğru koşmuş, koşmuş. Gene en hızlı giden oymuş, böyle gidecek olursa birinci olacak, madalyayı nihayet kazanacakmış. Hakkı da buymuş zaten. Çok keskin bir virajdan dönüyormuş ki tırmandığı dağın etrafını saran bulutlara bakıp ürkmüş, belki de etrafında kimse olmamasının nedeni buymuş çünkü dev bir kasırga yaklaşıyormuş. Ve bir anda gölgesi onun üzerine atlamış ve virajın yanındaki uçurumdan esmekte olan kasırgaya doğru atlayıvermişler. O korkunun içinde düşerken gölgesine bir an sarılmış ve o zaman kasırganın içinde yere düşmediklerini farketmişler. rüzgarın içinde savrulan bir tüymüşler gibi sağa sola savruluyorlarmış. Gölge deli gibi bir kahkaha atmış ve kollarını kaldırmış. O zaman rüzgar ve kasırga yukarı doğru hareket etmiş. Aşağı indirdiğinde ise aşağı hareket etmişler. Böylece rüzgarı yönetecek güçlerinin olduğunu anlamışlar. Bunu anladığında Kara Oğlan'ın öfkesi de dinmiş gitmiş. Coşku içinde kasırgaya ve rüzgara yön vermişler.
Gölgesi ile birlikte suların akıntılarını yönetmiş, yelkenlerin yelkenini şişirmişler. Yağmur bulutlarını çorak arazilere doğru sürmüşler. Güneş çok yakıcı olduğunda bulutları derlemişler eki ekinler yanmasın. Baze esişlerinde çiçekler tohum bağlamış, bazı esişlerinde canlılar baharı koklamış da yürekleri hoplamış. Kuşların kanatları şişmiş, bolluk ve bereket yayılmış. İşte günler ve geceler böyle mühim işler yapa yapa artık iyi birer dost olmuşlar. Birbirlerine dayanışmışlar ve güçleri dillerden dillere yayılmış. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, böcekler onlara şükürler etmişler. Hala Kara Oğlan ve Gölge sayesinde bolluğun ve bereketin, neşe, heves ve heyecan taşıyan rüzgarların estiği söylenir. Hatta Karadeniz'de bazen Güneş görülmediğinde Kara Oğlan'a ve gölgesine seslenilir. Sonsuza dek şen ve mutlu yaşa, buraların sisi fazla bastığında da gel de kaldır Kara Oğlan ve Gölge!
Commentaires