Evvel zamanda kalbur samanda çok tehlikeli bir diyar varmış. Bu diyarın adı kuyruklu diyarmış. Orada felaketli rüzgarlar varmış. Bu felaketli rüzgarların, tehlikeli canavarların olduğu tehlikeli diyarın ortası yerinde pek güvenli bir şato varmış. Bu şatonun haşmetli bir Kral'ı varmış. Kral Sultan Süleyman kadar güçlüymüş ve adaletliymiş. Kral'a Hacı Yılmaz derlermiş. Her Kral bir gün yaşlanır ve hastalanır. Bizim Kral da pek erken yaşlanmış ve hastalanmış. Hastalanınca yatağa düşmüş ve tahtını bırakmayı düşündüğü torunlarını başına çağırmış.
"Torunlarım!" demiş. "Ben öleceğim, en büyüğünüz olan ablanıza bu tehlikeli yerleri koruma ve sizi kollama görevini veriyorum. " demiş ve hemencecik ölüvermiş. Kraliçe Azime Gı, Kral'ın kızı Prenses Hayal ve torunlar herkes bu duruma çok çok üzülmüş. Üzüldüklerinden mütevellit surların güvenliğini ve ülkenin refahını aksatmışlar. O zaman tehlikeli varlıklar ve sorumsuzluk canavarları hepsi birlikte ülkeye saldırmaya başlamışlar. Çok üzülmesine rağmen en büyük abla hemen tahta geçmiş ama Kral dedesi kadar güçlü olmadığından mütevellit bütün işleri paylaşmışlar. Prenses Hayalet hanım, tahtı devralmış. O zaman sanatçı olduğunu hatırlamış ve sarayın şimdiki hali onun hiç mi hiç hoşuna gitmemiş. Her yerleri boyamış, eşyaların yerlerini sürekli değiştirmiş. En sonunda sarayın çok önemli bir eksiği olduğunu anlamış. Sarayın tam orta yerinde bir havuz olmalıymış. Ama bu kat kat şatonun orta yerinde havuz falan yokmuş. Bu nedenle hemen başka bir şato yapma işine girişmiş. Kocaman bir havuz yapmış önce sonra da etrafına şatosunu dikmiş.
Azime Gıı ise, Kral hayattayken bereketli topraklardan hasat edilen biberlerle salçalar yapma, dutlarla pekmez kaynatma, sarayların dokuma halılarını parlatma işlerini bırakmış. Komşu ülkelerin fitne ve fesatlarını Kral'a bildirme işini de yapamamış. Ama sarayda herkesin arkasından konuşma ve fitne ile fesat işlerine ağırlık vermiş. Ayrıca sarayın dışında vukuu bulmakta olan felaketleri, olmayanlarla abartıp karıştırarak sürekli yarısı yalan yarısı doğru haberler üretmeye devam etmiş. Bir de artık baş Kraliçerye olduğu için hep uzanıp yatmaya çok az kalkıp hareketlenmeye karar vermiş.
Kral Kübu, torunların abisiymiş ve epey huysuzluk ettikten sonra ibadet ve ilahi işleri üzerine vazife edinmiş. Dışarıdaki tehlikelerden korunmanın en etkili yolunun ibadet olduğunu düşündüğü için sürekli dua etmiş ve namaz kılmış. Her zaman namaz kılmış ve dua etmiş, bunun dışında kalan zamanlarda da saçlarına uzun uzun fön çekmiş.
Dilu sürekli çalışmış ve bütün kadınları güzelleştirmeye uğraşmış. Hilu felaketleri anlamak için öğrenmek istemiş ve uzak yerlerde kendisine birşey öğretenlerin kölesi olmuş. Şuşu ise, torunların en küçüğü gezmeyi çok sevdiği için gezmiş, hayvanları çok sevdiği için hayvanlarla zaman geçirmiş ve zıplamayı çok sevdiği için zıplamış. Sevdiği şeyleri yapmayı çok sevmiş.
Zaman geçmiş. Hilu o kadar çok çalışmış, o kadar çok çalışmış ki Kraliyetteki en önemli insanlardan biri haline gelmiş. Ne zaman bir dert olsa veya ne zaman birinin başı sıkışsa ona iş düşüyormuş ve zaten birinin başı sıkışmasa da Hilu'nun sürekli olarak çalışması gerekiyormuş. Hilu hep çalıştığı, okuduğu ve birşeyler yaptığı için sevdiği şeyleri yapacak pek zaman bulamıyormuş. Günlerden bir gün Hilu kendisine de bir saray yapmış. Sarayında sadece iki tane ahali yaşıyormuş. O ahaliler de dolaşıp dolaşıp sihirli bir ayna bulmuşlar ve Kraliçe Hilu'ya aynayı vermişler. Hilu aynaya bakmış bakmış. Aynanın kenarında eski yazılar yazıyormuş bir de latince şeyler yazıyormuş. Hilu okumuş, okuyunca hemen anlamış. Diyormuş ki "Sor soru verir cevabını" Hilu çok sevinmiş herşeyi ama herşeyi öğrenmek istiyormuş.
Ahali ile birlikte aynanın başına oturmuşlar. Hilu sormuş da sormuş "Yollar neden uzun" "Yağmur neden bu kadar çok yağar?" "Yaralar neden hep acır" ve daha dahası, daha nicesi... Hilu'nun hiç bitmeyen soruları ahalinin uykusunu getirmiş. Hilu sormuş, sormuş ama anlamamış. Gene sormuş. "Bitmeyen kederi ne bitirir, ne bu kadar dağlar? Ne bu kadar yakar? Acının, ayrılığın devası nedir?" Böyle böyle bitmeyen soruların cevabını ayna vermiş vermiş, Hilu anlamamış. Ama o kadar çok soru sormak Hilu'ya iyi gelmemiş. Dinledikçe dinledikçe, sordukça sordukça Hilu'nun yüreği açılmış. Yaralar hep oradaymış ya çünkü. Hilu'nun saçları ağarmış, gözleri belermiş, avurtları çökmüş, çenesi uzamış da uzamış. Hilu başka bambaşka bir şeye dönmüş. Aynanın başında geçirdiği uzun uzun zamanlardan sonra kalmış. Ahali onu görünce "AAA" demiş. "Hilu Kraliçem ne oldu sana?" "Ne olmuş bana?é demiş ve aynaya gidip sormuş.
"Ayna ayna ne oldu bana?"
"Saçların ağarmış, belin bükülmüş, gözlerin yaşlanmış" demiş ayna.
"Ayna ayna söyle bana" demiş Kraliçerya Hilu
"Buyur Kraliçem" demiş ayna
"Var mı benden bilgesi?"
"Yoktur Kraliçem" demiş ayna. Hilu mutluş olmuş ve aynanın başından tam ayrılacakmış. O anda aklına başka bir soru daha gelmiş.
Kraliçerya Hilu küçük bir çocukken kardeşlerine masallar okurmuş, onlarla oyun oynarmış, bisiklete binermiş, kukla oynatır, kılıktan kılığa girermiş ve herkesi eğlendirirmiş. Bu güzel günler aklına geldiğinde dönmüş ve aynaya sormuş:
"Ayna ayna söyle bana, benden eğlencelisi ve mutlusu var mı bu dünyada?"
"Şuşu Kraliçem" demiş ayna. Hilu çok şaşırmış ve tekrar sormuş.
"Şuşu mu? Ben ama ben eğlenceli değil miyim?"
"Eskiden öyleymiş ama şimdi değilsin Kraliçem" demiş.
"Ne!" demiş Kraliçerya Hilu! "Nee!" "Olamazzzz!" demiş. O esnada gözleri kapkara olmuş, saçları diken gibi elektriklenmiş ve Kraliçe Hilu çıkmış dışarı ve başlamış bağırmaya:
"Olamazzzz! Ben eğlenceli değilim de Şuşu'mu eğlenceli! Ben maceracı değilim de Şuşu mu maceracı! Ben güzel değilim de Şuşu mu güzel!" Birden aklaşmış saçları kapkara kesilmiş. Kabardıkça kabarmış ve fırça gibi olmuş sihirli asasını almış eline ve sihirli halısının üzerine atlamış. Başlamış uçmaya. Uçarken kükremiş:
"Şuşu seni bulacağım, bulup mahvedeceğim!"
Şuşu o esnada çeşitli köpeklerle ve kedilerle birlikte ormanlarda yoga yapıyormuş ve kahkahalar atarak yuvarlanıyormuş. Gök gürlemiş ve göklerden Hilu'nun sesi gelmiş. "Şuşu seni mahvedicem!" O zaman Şuşu çok korkmuş. "Ablacım sen misin? Neden beni mahvediyorsun?" demiş. Sonra düşünmüş ablasını sinir edicek birşey yaptım mı acaba diye? Ablasını sinir ettiği tek tük zamanlar gelmiş aklına, aman ne olucak canım ki ne yaptım ki " diye düşünmüş ve anlamamış. O zaman ormanın ağaçsız açık yerlerine geçip ablasına bağırmaya devam etmiş:
"Ablacımm! Kraliçerya Hiluuu! Ne oldu? Naptım ki? Neden sinir oldun ki! Neden mahvediyorsun ki?" diye. Gülerek göklere bakmış ve uzaklardan yaklaşmakta olan ablasını görmüş. Ablası uça uça yaklaşıyormuş. Sağa sola bakıp Şuşu'yu bulmaya çalışıyormuş. Şuşu da zıplayıp hoplayarak buradayım diye işaret veriyormuş. Kraliçerya Hilu yaklaşmış, yaklaşmış ve ona merakla el sallayan Şuşu'ya aniden kapkara bir ağ atmış. Ağ büyülüymüş ve şuşu ile kedilerini ve köpeklerini yakalamış. Onları sımsıkı sarıp yükseklere kaldırmış. Kraliçerya Hilu o anda halısı ile dönmüş. Hilu'nun kükremesinden sonra her yere yağmur yapıyormuş. Islana ıslana saraya dönmüşler. Kraliçerya Hilu Şuşu'yu mahzene kapatmış.
"Ablacım beni neden mahzene kapatıyorsun ben yarın dağlara gidicektim gezicektim. Mahzen çocuklarımın hiç hoşuna gitmedi hem burada çocuğum shivanın yatabileceği konforlu bir yatak yok ki!" diyerek köpeğini göstermiş. Kraliçerya Hilu'nun saçları daha da kabarmış ve Şuşu'ya dönerek "Ben en eğlenceliyim ve çok maceracıyım!" diye bağırmış. Şuşu "Tamam." demiş. Kraliçerya Hilu bağırıp çağırmaya devam etmiş. Sonra dönüp arkasını haşmetli bir şekilde yürümüş. Şuşu "Ablacım, aablacım!" diye bağırmış ama ablası sesini duymamış. Kraliçerya Hilu'nun muhteşem sarayında yaşayan iki ahali Şuşu 'yu çok seviyorlarmış. Hemen zindana gitmişler. Şuşu'nun zindanı gittikçe daralıyormuş ve büyülü bir şekilde sürekli kedilerin ve köpeklerin çişleri ve kakaları geliyormuş. Ahali Şuşu'yu oradan çıkartmak istemişler ama başaramamışlar. Şuşu o zaman onlara gidip Baş Kraliçerya Hayal'i çağırmalarını söylemiş.
Ahali, Kraliçerya Hilu'dan gizli gizli halısını çalıp uçup gitmeye karar vermişler. Bakmışlar Kraliçerya Hilu sarayı temizliyor, sonra ders çalışmaya başlamış sonra tüm felaketlerle mücadele etmek için büyüsel hareketler yapmaya başlamış. İşlere iyice dalınca ahali sihirli halıyı çalmış ve uça uça Baş Kraliçerya Hayal ve Azime Gıı'ya gitmişler. Onların görkemli şatoları denizin ve ormanların kenarındaymış. Sarayda Kral Köle Orhan kapıyı açmış. Hoşgeldiniz yavrularım demiş. Ahali'den Dosdos: "Biliyımısın Dede, ıı ım ım ııı ım ım ııı" demiş. Kral Köle Orhan Dosdos Ahali'nin şifreli konuşmasını anlayamamış. Sarayın kapılarını açmış. Ahali Yağvur olan biteni anlatmak için içeri koşmuş ama Azime Gıı yattığı yerden doğrularak hemen onlara zorla yemek sofrasına oturtmuş ve demiş ki:
"Biliyor musunuz ben adam oldum" demiş. "Benim tek memem var." Ve yerlere kadar uzanan kocaman tek memesini övünerek omuzlarından arkaya atmış. Ahali Yavur "Azime Gıı Adam Nene, Şuşu'yu zindana attı Karaliçerya Hiluu" demiş. Azime Gı bu habere çok üzülmüş. Yemeklerini yedikten sonra ahalinin Baş Kraliçerya Hayal'in kabul salonuna gitmelerine izin vermiş. Baş KRaliçerya Hayal salonundaki havuzda pelikanlı bir tahtta yüzüyormuş ve havuzda döne döne yüzerken "Hoşgeldiniz yavrularım!" demiş. Olan biteni Dosdos ve Yağvur anlatmış. Baş Kraliçerya Hayal, "Vah vah tüh tüh" demiş. "Neden herkes beni üzemeye çalışıyor"demiş e ağlamış. Yağvur "Anane bişey yapmalısın" demiş. Baş Kraliçerya Hayal "Yapamam, oraya kadar gelip Şuşu'yu kurtarırken köpeklerin poposuna bezi kim takacak demiş." Ahali ne kadar anlattılarsa da bir türlü köpeklerin poposuna bez takma problemini çözemedikleri için Baş Kraliçerya Hayal'i ikna edememişler. Azime Gıı tek memeli bir adam olduğu için sürekli yatması gerektiğini söylemiş ve tahtında yatmaya devam etmiş, bu arada ahalinin yemesi için tekrar yemek hazırlatmış ve daha on dakika geçmesine rağmen onları tekrar yemek yemeye zorlamış. Kral Köle Orhan da kahveye gitmiş. Ahali ne yapacaklarını bilemeyince Kral Kübu'ya gitmişler.
Kral Kubi olan bitenleri duyunca hemen saçlarına fön çekmiş. Seccadesini de alıp ahalinin peşine takılmış ve gelmiş. Hep birlikte uça uça Kraliçerya Hilu'nun sarayına gitmişler. O esnada Kraliçerya Hilu sarayın en üst balkonundan "ben çok eğlenceliyim ve maceracıyım" diye bağırıyormuş. Şuşu ise zindadan da "Boğuluyorun kurtarın beni" diye bağırıyormuş. Kral Kubi "Fesuphanallah elhandulillah" diyerek hemen zindana koşmuş ve zindanın kapısını kırıp açmış. Zindanda çiz kakalar içerinde neredeyse boğulacak olan Şuşu kurtulmuş ama çiz ve kakalar o kadar çokmuş ki bütün saraya sel gibi yayılmış ve ahali, Kral Kubi, Kraliçerya Hilu hepsi birden sürüklene sürüklene uzaklara gitmişler ve kendilerini bir çölde bulmuşlar. Geldikleri çölde Kral Kubi hepsini birden iyice azarlamış ve kızmış.
O esnada Şuşu "Yavrularım, çocuklarım ne hale geldi!" diye söyleniyormuş, Kraliçerya Hilu ise "Ben çok eğlenceliyim. En eğlenceli benim!" diye gittikçe daha yüksek sesle bağırıyormuş. O zaman Kral Kübu "Susun!" diye kükremiş. Ardından da "Hep ibadetsizlikten ne hale gelmişsiniz, cahiller!" demiş ve herkese arkasında saf tutmasını emretmiş. Birlikte nama başlamışlar. Ama Kral Kübu çok güçlü ve kuvvetliymiş, günlerce yemeden içmeden namaz kılıp dua edebilirmiş. Bir süre ahali, Kraliçerya Hilu ve Şuşu da namaz kıldırlarsa sonunda yorulmuşlar. Ama Kral namaza kesintisiz devam etmelerini söylemiş. Böyle günler, geceler geçmiş, Hilu da Şuşu da iyice güçten düşmüş. Arada durduklarında Kral Kübu arkasına dönüp bakıyormuş ama durur durmaz Kraliçerya Hilu "En eğlenceli benim!" diye bağırmaya başlıyormuş. O zaman ıslah olsun diye Kral Kübu tekrar namaza duruyormuş. Ahali en sonunda bitmeyen namazı nasıl bitirebiliriz diye meraket etmiş ve Dilu'ya gitmeye karar vermişler. Ahali oradan tam kaçmış ki çölden bedeviler çıkmış. Bedeviler namaz kılanlara yaklaşmışlar, "Allah kabul etsin" demişler sonra eğilip bakmışlar aaa bir de ne görsünler Kral Kübu! Meğerse Kral Kübu'nun sofuluktan önceki çapkınlık dönemlerinde bu bedevilerden bir kız kaçırmışmış ve bedeviler bu nedenle Kral'a kızgınmış. Kan davası varmış. O zaman bedeviler bıçaklarını çekmişler ve Kral'a saldırmaya başlamışlar.
Bedeviler arkada Kral Kübu, Kraliçerya Hilu ve Şuşu önce koşmaya başlamışlar. Kraliçerya arada arkaya dönüp bedevilere "En eğlenceli benim! Çok neşeliyim ben!" diye bağırıyormuş ve bedeviler de "Allah akıl fikir versin abla" diyorlar ve ellerinde silahları ile kovalamaya deva ediyorlarmış.
Ahali uçan halıları ile Dilu'ya gitmişler ve olan biteni anlatmışlar. "Uff" demiş Dilu ve halıya atladığı gibi gitmiş çöle ahali ile. İlerde bedevileri görmüş önlerinde koşan ablasını, abisini ve kardeşini görmüş. O zaman başlamış bağırmaya durun duruun diye ama bedeviler onu dinlememişler. Yapmayın demiş gene dinlememişler. O anda bedeviler aileyi kapana kıstırmış. "Aman Allah'ım hemen gideyim" diye Dilu halıdan atlamış ve bedevilere doğru koşmuş. Elinde hiç silahı olmadığı için ayakkabılarını çıkartıp bedevilere fırlatmaya karar vermiş. Ayakkabılarını bir çıkarmış ortalığa felaket bir koku dağılmış o zaman bedeviler bayılmışlar. Kübu, Şuşu ve hilu da koku ile bayılmış. Ahali ile birlikte hepsini toplayıp halıya koymuşlar ve Baş Kraliçerya Hayalet hanımın sarayıa götürmüşler.
Ahali anlatmış, Kraliçerye'ya olanları da anlatmış. Kraliçerya Hilu bir süre sonra uyanmış ve gene aynı şekilde eğlenceliyim diye bağırmaya devam etmiş. Ona ne yapılması gerektiğini herkes çok meraket ediyormuş. Azime Gıı sidikle yıkayalım demiş, Kral Köle Orhan kahveye götürelim demiş Şuşu hayvan barınağına bırakalım demiş Kral Kübu biraz daha namaz kıldıralım demiş Dilu "Ay ablacım çok sıkıcısın" demiş. Bir tek baş kraliçerya hayalet bişey dememiş. Düşünmek için biraz havuzda yüzmeye ihtiyacı varmış. O esnada "Ben çok eğlenceliyim" diye bağırmaya devam eden Kraliçe Hilu'yu kuleye koymuşlar.
Baş Kraliçerya Hayal yüzerken aklına sihiri ayna gelmiş. Onu getirttirmiş ve ayna ile konuşmaya başlamış. Biraz konuşunca aynanın saçmalıklar üreten bir ayna olduğuna karar vermiş ayrıca bolca da kara büyü varmış içinde. Aynayı hep birlikte kırmışlar o zaman aniden Kraliçerya Hilu da düzelmiş. Böylece sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.
Comments