top of page

İsis ile Kara Prens

Buralardan çok başka bir diyarda periler ülkesi varmış. Bu periler ülkesinde periler yumurtadan çıkarlarmış. Yumurtaların içinde eşleri yani ikizleri ile birlikte bulunurlarmış. Yumurta çatladığında ışıldar tenli peri, ışıldayan ülkeye göçermiş. Işığı emen karanlık derili peri ise Kara Ülkeye göçermiş.


İsis ışıldar ülkede yaşayan bir periymiş en en çok sevdiği dostu ile birlikte son derece mutluymuş. Birlikte güneşin doğuşunu karşılamaya nehre giderlermiş. Etraflarında henüz sisler varken, nehrin üzerinde asılı güneş ışıkları perilerin tenini yıkar kanatlarına ışıltı, tenlerine renk katarmış. Periler sonra türlü meyve ve sebze toplamak için ormanlara ve bahçelerde uçarlarmış. Birlikte yüksek dağlara doğru uçar, rüzgarla süzülürlermiş. Öğlen büyük kazanlarla tüm peri ülkesine yemek pişirilmesine yardım eder, yemek için buluşma mekanlarını süslerlermiş. İkindi vakti yemyeşil çayırlarda dev meşe ağaçlarının altına uzanırlarmış. Gece olmadan dev kütüphanedeki yataklarına uçarlarmış. Kütüphane devasa bir ağacın oyuk gövdesindeymiş. Kitapların arasında her birinin pofuduk yatakları varmış. Kanatlarını kapayıp pofuduk yataklarına geçtiklerinde oval oymalı desenli ahşaplı ve camlı pencereler kapanır ve yataklarının yanındaki minik soba tütmeye başlarmış. Onlar kestane yer, çay içer ve kütüphanedeki kitapları okur sonra da uykuya dalarlarmış. Mevsimler ve günler onlara yeni maceralar taşır, neşeleri hiç eksilmezmiş.


Güzün renkli yaprakları toplayıp kendilerine kızıllı sarılı elbiseler diker, kışın diyarlarındaki tüm ağaçlara peri ışıltısı lambalar takarlarmış. Karların çok yağdığı ve kanatları üşüdüğü için çıkamadıkları akşamlarda havuçlu tarçınlı kekler pişirir sonra diyarın tüm çocuklarına kendi elleri ile hediyeler yaparlarmış. Bizim peri ve arkadaşı hediyeler tasarlamak hususunda diyarın en iyiylerindenmiş. Baharda diyarın her tarafı çiçeklerle dolarmış. Kelebekler ve kuşlarla birlikte uçarmış İsis ve sevgili arkadaşı. Ve yazın kanatlarını sularda ıslatmayı, şelalerin etrafında uçarak serinlemeyi çok severlermiş. Günleri böyle neşe dolu geçiyormuş. Şen ve şakrak. Ta ki İsis’in sevgili arkadaşı uyku hastalığına yakalanana kadar.


Sevgili arkadaşı Prens, sabahları uyanmakta güçlük çekiyormuş ve tüm gün uyukluyormuş. Gittikçe daha uzun uyuyor sadece yemek yemek ve diğer ihtiyaçları için uyanık kalıyormuş. Bu surum İsis’i çok üzüyormuş. Arkadaşı ile eskisi gibi güzel zamanlar geçirmek istiyormuş. Onun uzun uyku saatleri eskisi gibi birlikte vakit geçirmelerini engelliyormuş. İsis, Periler Diyarı’nın kocahekimine gitmiş bu derde bir şifa söylesin diye. Kocadağ’ın en yükseğinde, bir kayaya oyulmuş kristal beyaz bir şifahanenin kocahekimi perinin anlattıklarını dinlemiş. Orada da uyuklayan arkadaşı Prens’i muayene etmiş ve demiş ki, bu uyku hastalığı pek dermansız bir derttir. Periler doğarken bizim diğer eşimiz Kara Diyar’a düşer. Eğer ki perinin diğer diyardaki eşi hiç uyumaz ise bu diyardaki peri bu hastalığa tutulur. Kara diyarın koca hekimi ile görüşmeyeli yıllar oluyor. Ben ona yazar, prensin ikizine uyku ihsan etmesini söylerim.”


Böylece periler kocahekimden şifa haberleri almaya bekleyerek ağaç evlerine dönmüşler. Günler geçmiş, haftalar geçmiş ancak Prens’in hastalığı geçmemiş. Hatta Prens gittikçe zayıflamaya, halsiz kalmaya başlamış. Bunun üzerine İsis, şifahaneye uçmuş. Uçarken kanatları minik minik buz tutmuş, mevsim çoktan kışa dönmüş çünkü. Şifahane’de ona devasa bir kürk pelerin verip ateşim önüne oturtmuşlar. Bir süre sonra kocahekim gelmiş yanına. “İsis, güzel kızım. Kara Diyarın koca hekimi ile epeydir yazışmaktayız. Her türlü iksiri denemiş ancak, Prens’in diğer eşi Kara Prens, Kara diyar’da çok güçlüymüş. Seferden sefere koşar dururmuş. Hangi devayı denediyse de uyuyamazmış. O da uykusuzluk hastalığına tutulmuş besbelli. Tevekkül-” burada sözünü kesmiş İsis, “Nasıl tevekkül. Bir şifa olmayacak mı diyorsunuz Kocahekim? Kara Prens, uyumasın diye benim biricik arkadaşım böyle uyuyacak mı diyorsunuz? Kara Prens’ın buna hakkı yok!” Kocahekim cevaplamış, “Elimizden geleni yaptık biz.” diye. Sonra tüm haşmeti ile kalkmış kocahekim. Peri İsis, oracıkta ağlamaya başlamış. Onun yerlere damlayan, yerlere damlarken bir kartanesine dönüşen, bir buza dönüşen ve tıp tıp diye zemindeki mermere değen gözyaşları kocahekimin dikkatini çekmiş. Onu izlerken düşünceli bir hal almış, sonra dönmüş geri, geçmiş karşısına oturmuş. “Sevgili evladım İsis, aslında bir yol daha var ama meşakkatli.” demiş. İsis’in gözleri büyümüş, “Nedir Kocahekim?” diye sormuş. “Sevgili evladım, önümüzdeki günler çok nadir bir olay olacak. Çifte dolunay çıkacak ve bu çifte dolunayda, Kara Diyar’a geçiş kapısı yeniden açılacak. Bir sonraki çifte dolunay ne zaman gelir bilemiyoruz. Kara diyar’a gidebilirsen Kara Prens’i uyumaya ikna edebilirsin belki. Ancak zordur Kara Diyar’a geçmek. Bunun için Çifte Dolunay, Şelalenin ardındaki göle düştüğü anda göle girmeli, ayışığı suları yıkarken yer altına doğru seyreden 7 mağarayı dalıp aşmalısın. Yedinci mağaranın bitiminde çifte dolunayın Kara diyar’daki ışığı erişince gözlerine, oraya doğru yüzmelisin. Sulardan çıktığında gözlerin kararır, bedenin sendelemesin diye sana vereceğim tılsımdan kolyeyi taşımalısın. Ve o kolyeyi hiç çıkartmamalısın ki ışığın sende kalsın. Zira Kara diyardaki perilerin bedenleri ışığı emer, buradaki gibi saçmaz etrafa.” Tabii ki giderim demiş İsis. “Gel evladım, burada biraz dinlen, sana Kara diyar’ı anlatalım ve sana yetecek iksiri hazırlayalım. Kara diyar’ın koca hekimine senin bu tehlikeli yolculuğunu haber edeyim. Sen de düşün, bu yolculuk tehlikelerle doludur. Bir sonraki çifte dolunayda muhakkak dönmelisin. Dönmezsen zira, bin ömür sonra gelecek çifte dolunay. Arkadaşın Prens’i bir daha göremez, diyarımıza geri gelemezsin. İyi düşün evladım demiş.” Ancak İsis bunları hiç mi hiç düşünmemiş. Diyarını çok seviyormuş ama arkadaşı Prens için her şeyi yaparmış. Prensin uyanık kalması ve eskisi gibi eğlenmesi için de her şeyi yaparmış.


Böylece şifahanede kalmış. Orada beyaz perilerle kışın büyülü otlarını toplamaya çıkmış. Arı suları taşımalarına yardım etmiş. Şifahanenin civarında odun toplamış, ormanlardaki at adamlarla tanışmış ve berrak gecelerde gökyüzünü izlemiş, yıldızları öğrenmiş at adamlardan. Şifa ve iksir sanatını dinlemiş. Her gün ona kara diyarı öğreten birkaç kişi olmuş. Şifahanenin kocaman kütüphanesinde o diyarın kara hekimi ile evveliyatından beridir ki yazışmaları okumuş takip etmiş. Böylece bir sürü bilgi sahibi olmuş. Yüreği ve zihni merakla dolmuş.


Çifte dolunay zamanı erişmiş. İsis, şifahanenin yaslandığı dağın diğer yamacındaki şelalenin arkasına geçmiş. Orada mağaranın içindeki göle yaklaşmış. Işıl ışıl parlayan ayaklarını buz gibi göle sokmuş. O anda içini bir korku kaplamış ama cesareti yerli yerindeymiş hala. Şelalenin iki tarafından mağaraya çifte dolunayın ışığı düşüp de gölü aydınlatınca kocahekim İsis’in boynuna iksirin ve tılsımın takılı olduğu kolyeyi asmış. Ona dalmasını işaret etmiş. İsis ciğerlerini ışıl dünyanın bereketli, mağaranın hafif rutubetli havası ile doldurmuş ve dalmış. Sakince yüzmüş ve derinleşmiş. Sırası ile yeraltındaki 6 kat mağarayı geçmiş. Ayışığı gittikçe azalmış her bir alt mağaraya geçtiğinde ve sular biraz daha soğuklaşmış. Ciğerlerindeki nefesi azar azar veriyormuş. Tılsım onun bu nefesle olağandan uzun sürede suların içinde kalmasını sağlıyormuş. Yedinci mağaraya geldiğinde uzakta minicik ve solgun bir ışık görmüş.Nefesi artık tükenmek üzereymiş. Kanatları ve parmakları soğuktan çok feci acıyormuş. Sonunda o ışığı takip etmiş, ışık sanki dipten geliyormuş ama oraya yüzüp de nihayet bedenini sudan çıkarttığında ışığın gökyüzünden geldiğini anlamış. Suların içinden çıkmış. Diğer diyarda onu Kara Kocahekim karşılamış. Onu Karanlık Dağ’larda yer alan şifahaneye götürmek ve birkaç gün ağırlamak için bekliyormuş. İsis, sulardan çıkıp etrafına baktığında şaşakalmış. Geceymiş, gökyüzünde samanyolu ve yıldızlar ışıl ışılmış ve her yıldızın etrafı rengarenk parıldıyormuş. Göklerde yer yüzüne parıldayan kar taneleri düşüyormuş. Yerlerdeki ve etraftaki karlar gecenin karanlığında bembeyaz ışıldıyormuş. Kara Kocahekim İsis’e yolu aydınlatması için yanında ışıldayan bir meşale ile gelmiş. İsis, kara koca hekimin peşi sıra Kara Dağ’daki Karanlık Şifahane’ye doğru uçmuş. Uçarken gökyüzünü aydınlatan onlarca zeplin görmüş. Zeplinlerin içinde periler, ellerinde tahta kupaları tokuşturuyorlarmış, birlikte şarkı söylüyorlarmış. Tahta kupaların içi köpüklü ve üzerinde duman tüten iştah açıcı bir içecek ile doluymuş. Şifahaneye yaklaşırlarken yanlarından devasa bir kara ejderha uçmuş. İsis, karanlık gökyüzünde dev ejderhayı çok zor fark etmiş. Yanlarında uçup giderken de heybetinden çok etkilenmiş. Karadiyarın şifahanesinde kara perilerle kalmış. O diyarın adetlerini, özelliklerini ona anlatmışlar birkaç günde. Tılsımlı kolyeyi çıkarmamayı öğrenmiş bir de. Kara koca hekim Kara Prens’e bir kuzgun uçurmuş ve kim olduğunu, neden geldiğini söylemeksizin İsis’ten bahsetmiş ve ziyaretine göndereceğini bildirmiş. Kara Prens de kabul etmiş İsis’i.


Kara Prens’in sarayı demirden bir kalenin içindeymiş ve her biri mücevherlerle bezeli 100 sütunun üstünde duruyormuş. Kalenin içinde sütten, baldan, şaraptan nehirler akıyor ve göğe uzanan yaldızlı koca gövdeli ağaçlarda binbir renkli parıldayan anka kuşları dolaşıyormuş. Kara Prens, İsis’i sarayında ağırlamış. Ona göğün 7. katına uzanan devasa kütüphanesini gezdirmiş. Sonra sarayın kabul salonunda göz kamaştıran bir sofraya oturmuşlar. Binbir lezzetteki yiyecekleri tatmışlar. O esnada kara Prens ona yiyeceklerin sırrını, tarihini anlatmış. Aşçıları tanıtmış. İçtikleri büyüleyici içecekler, İsis'in başını döndürmüş. Bunun ardından başka bir salona geçmişler ve diyarın 7 bucağından gelen etnik enstrümanların ezgilerini dinlemişler. Alımlı sanatçılar, ilham verici şarkılar söylemiş. Ardından yıldızların ve ejderhaların aydınlattığı karanlık ancak ışıltılı göklerde Kara Prens’in zeplini ile bir geziye çıkmışlar. İsis Kara Prens’in anlattıklarını dinlemiş. Ordularına bakmış. Bu diyarın büyülü hikayelerini dilemiş. Ancak sonunda çok yorulmuş ve uyumak istediğini söylemiş.


Kara Prens İsis’i sarayına geri götürmüş ve kendi odasına yakın bir oda vermiş. Kuş tüyünden yataklarda ve konforlu nevresimler arasında, şöminenin alevleri odada dans ederken ağır bir uyku bastırmış İsis’in üzerine. Gün ışırken İsis’in gözleri kapanmış. Kara diyarda, periler gündüz uyur geceleri uyanık olurlarmış. Gün kararana değin uzun ve dinlendirici bir uyku uyumuş, uyandığında Kara Prens başında hayran hayran izlerken bulmuş İsis. Sormuş ne yapıyorsun odamda diye. Prens yanıtlamış, gün biterken seni uyandırmak istedim. Bugün için ikimize bir sürü plan yaptım ama odaya girip senin ışıldayan tenini görünce hayran kaldım.” diye. Bunun üzerine İsis ona nereden geldiğini, neden geldiğini anlatmış bir bir. Prens onu dinlemiş ve sonra şöyle demiş.


“Ben de dahil hepimiz sizin Işıl Diyarın güzel hikayelerini duyarız ancak hiçbirimiz Işıl Diyar’a geçmeye cesaret edemedik bu zamana kadar. Çok etkilendim senin bu büyük cesaretinden ve arkadaşına duyduğun sevginden. Madem böyle büyük bir fedakarlık söz konusu ben de uyumak için elimden geleni yapacağım. Ama benim bir lanetim var. Gece ne zaman uyumak için odama çekilsem ve uyku üzerine gelse, pek çok canavar ve kötü ruh odama doluşuyor ve karabasan boğazıma çöküyor. Ne kara diyarın koca hekimi ve ne diğer hekimler bu derdime şifa bulamadı.” İsis bu hikayeden ürkmüş, Kara Prensin haline üzülmüş ama yardımcı olma çabasına da sevinmiş. Sonra Kara Prens İsis’in ışıldayan tenine dokunmuş ve hayretle incelemiş. İsis’se tılsımdan kolyesini uyurken çıkardığı için böyle olduğunu belirterek kolyeyi takmış. Ardından ışıltısı azalmış.


O gün Kara Prens’in ikisi için yaptığı planı uygulamışlar. Kahvaltıdan sonra kütüphaneye gitmişler. Prens İsis’e türlü iksir tariflerini öğretmiş. Bazı kitaplardan kısa kısa bölümler okumuş, ardından onun adına düzenlenen şölene katılmışlar. Şölen de dans eden, taklalar ve gösteriler yapan insanları izlemişler. Kara Prens da onlarla dans etmiş, taklalar atmış, iplere tırmanmış. Ardından kılıç dövüşü ve güreş gösterilerine de katılmış ve kimse onu yenememiş. Şölen ve kutlamanın ardından Kara Prens’in meşhur Kara atlarına binmişler ve karlı vadide kürklerine sarılarak güzel bir gece gezintisi yapmışlar. Kara Diyar’da her gün diğerinden daha verimli ve keyifli geçiyormuş. Kara Prens anlattıkça İsis şaşırıyor ve hayran oluyormuş. Nihayet gece olduğunda ikisi de odalarına çekilmişler ama bir süre sonra Kara Prensin odasından mücadele sesleri gelmeye başlamış. İsis uyuyacağı için kolyesini gene çıkarmışmış o esnada. Koşarak Prensin odasına girmiş. Odada Kara Basanı görmüş. Simsiyah ve ürkütücü bir devmiş, ayakları tersmiş. Olanca gücü ile prensin göğsüne çöreklenmiş. Şölende o denli güçlü olan bir sürü rakbini hiç zorlanmadan yenen Prens bu heyuladan kurtulamıyormuş. İsis odaya girince oda İsis’in teninin ışıltısı ile kaplanmış ve karabasan bu ışıltıdan korkup oradan kaçmış. Buna ikisi de şaşmışlar.


Kara Prens sakinleşince İsis’e verdiği sözü tutmak için uyumak istemiş. İsis’ten odada onun yanında kalmasını ve ona bildiği bir şarkıyı mırıldanmasını istemiş. İsis kalmış ve sevdiği bir şarkıyı söylemiş. Şarkısı aya ve yıldızlara bir aşk isteyerek yakaran bir kız hakkındaymış ve İsis’e hep çok duygusal geliyormuş. İsis şarkıyı mırıldanırken Kara Prens tam 12 seneden beri ilk defa uyumuş. İsis önce onun başında beklemiş ardından uyku onunda göz kapaklarını kapatmış, yatağın bir kenarına kıvrılmış ve uyumuş. Sabah Kara Prensin neşeli sesi ile uyanmış. Prens öyle sevinçliymiş ki uyuyabildiği için İsis’i kucakladığı gibi kaldırmış ve mutlulukla döndürmüş devasa odasının içerisinde. Bundan sonraki 40 gün boyunca İsis söz vermiş prensin yanında kalacağına ve uyumasına yardımcı olacağına. Sözünü de tutmuş. Her gece Kara Prens’e başka bir şarkı söylemiş, uyuyana kadar başında beklemiş sonra yatağın bir köşesine kıvrılmış uyumuş. Kırkıncı gün inanılmaz bir kederle uyanmış Kara Prens. O gün neredeyse hiç birşey yapmamış. Sessiz sessiz salınmış ortalıkta. Ardından akşam olunca İsis’e demiş ki “Teşekkürler yanımda olduğun için. Kütüphanede çokça zaman geçirdim ve senin teninin ışıltısını taşıması için bir yol buldum.” demiş. Güzel kokulu yağlardan oluşan bir havuz göstermiş İsis’e. Bu havuza girersen ve içinde ay yükselip batana kadar beklersen teninin ışıltısı nüfuz edecek. Ben de bu yağı başucumdaki kandilde yakacak, seni hatırlayacağım, huzurla uyuyacağım demiş. İsis de üzülmüş bunu duyunca mahsun mahsun yaparım demiş.


İsis, gül yaprakları ve hoş kokulu yağlarla dolu havuza girmiş, ay ışığında çırılçıplak uzanıp gökyüzüne bakmış ve gökyüzü ona tanıdık gelmiş. Ayın ve yıldızların yeri ona tanıdık gelmiş. Büyük bir hüzün çöreklenmiş içine o zaman. Çünkü gök çifte dolunayı haber veriyormuş. Hem de bir hafta içerisinde. Kenarda bir sarmaşığın ardında gizlenerek İsis’in ışıldayan bedenini hayran hayran izleyen Kara Prens’te çok iyi biliyormuş bunu. O akşam İsis’i izlerken yüreği alev alev yanmış Kara Prens’in. Öyle çok yanmış ki gözlerinden iri iri yaşlar düşmüş ve yanaklarını ıslatmış. O yaşları ve ışıltısını gören periler koşup gözyaşlarını bir gözyaşı şişesine koymuşlar. İsis’in odasına bırakmışlar. İsis havuzdan çıkmış ardından bedeninde kalan yağları silmiş, üzerine ipekli tüllü kıyafetleri giydikten sonra tılsımlı kolyesini takıp odasına gitmiş.


Odasına girince fark etmiş Kara Prensin odasında olmaya ne çok alıştığını. O gece özlemiş onun başucunda olmayı, ona şarkılar söylemeyi. Ve içten içe gücenmiş teşekkür etmesi gerekirken Kara Prense. Odasının camında sarayı ve kara diyarı izlemiş. Orayı ne kadar sevdiğini ve Kara Prensle geçen güzel günlerini düşünmüş. Sonra yatağına geçtiğinde başucundaki şişeciği fark etmiş. Işıl ışıl parıldayan şişeciği. Şişeciğin tepesindeki tıpayı çıkardığı zaman odası onun söylediği şarkıların sesi ile dolmuş ve o sesleri dinlerken uykuya dalmış İsis. Rüyasında Kara Prensle kendisini görmüş, birbirlerine sarılıyorlarmış ve bedenleri birbirlerine sarıldıkça bir ağaca dönüşüyormuş. İkisinin de ayaklarından kökler çıkıyor ve birbirlerine dolanıyormuş. Kollarından ve başlarından dallar çıkıyor ve birbirine dolanıyormuş. Göğün yedi katına uzanan dalları ve yerin 7 kat derinine inen kökleri ile devasa bir ağaca dönüşmüşler. Uyanınca bunu Kara Prens’e anlatmış. Kara Prens şişmiş gözleri ile ona bakmış ve demiş, senin bana şarkılar söylediğin tüm o 40 gecede ben de işte aynen bu rüyayı gördüm diye. O zaman sarayın kahinini çağırmışlar ve kahine rüyalarını anlatmışlar. Kahin onlara, çifte dolunay gününde düzenlenecek bir düğün ile büyük bir imparatorluğun temellerini atmalarını öğütlemiş ve rüyanın sonsuza değin sürecek bereketi ve aşkı müjdelediğini söylemiş. Kara Prens, İsis’e dönmüş ve birbirlerine bakmışlar uzun uzun. İsis hiç tereddüt etmemiş kalmak hususunda. Birbirlerinden ayrılmaları gereken gecede birbirlerine bağlılık yemini etmişler ve sarılmışlar. Ömürleri binbir macera, aşk ve mutlulukla geçmiş. Kara Diyar ziyadesi ile görkemli, bolluk ve bereketli seneler görmüş. İkisinin aşkı binlerce yıl daha şarkılara konu olmuş.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Beyaz Tavuş Kuşu

Evvel zamanda uzak bir diyarda bir kümes sarayı varmış. Orada bir güzellik kraliçerya perisi her bahar bir sürü yumurtalar çalarmış orada...

Kral Baba'nın Kral Kızı

Evvel zamanda ve buralardan çok ama çok uzaklarda bir Kral ve Kraliçe yaşarmış. Kral çok ama çok güçlüymüş. Krallığının sınırları çok...

Kabus

Günler karlı ve sakin geçti. Alahçın Nene'nin gidişinden beri Çatırdayan ev böyle huzurlu hissettirmemişti Aylensis'i. Uzun uzun...

Comments


bottom of page