top of page

Gizemli Harita ve Dört Kardeş



Uzaklarda bir ülkede birbiri ile bazen çok iyi anlaşan, bazen de kavga eden dört kardeş varmış. Güzel ve şirin evlerin ve çiçekli bahçelerin olduğu bir kasabada yaşarlarmış. Bu kardeşlerin anne ve babalarına komşular sinirli devler derlermiş, çocukları pek sevseler de anne ve babaları ile pek görüşmek istemezlermiş, çünkü sinirli devlerden insanlar korkarmış. Her zaman çatık kaşları olan, upuzun boylu ve bağırarak konuşan dev anne babalarından kardeşler bile bazı zamanlarda korkuyorlarmış.


Günlerden bir gün büyükannelerinin onlara hediye ettiği sandığı karıştırırlarken, kardeşlerden biri bir harita bulmuş. Çok renkli ve gizemli görünen bu haritanın yanında bir de pusula varmış. En büyükleri olan Hıçkırık okumuş çünkü sadece okumayı o biliyormuş. Harita, büyükanne ve büyükbabalarının evlerini gösteriyormuş ve pusulalarını yanlarından ayırmazlarsa oraya ulaşabilirlermiş. Bunun için önce gizemli ormanı geçmeleri gerekecekmiş, sonra uzaklardaki korkulu tüneli geçeceklermiş ve en sonunda da Yüce Dağ’ın tepesindeki geçidi aşacaklarmış. Pusulalarını yanlarından hiç ayırmamaları gerekiyormuş. O gece o kadar heyecanlanmışlar ki, haritalarını da yataklarına koymuş, sabaha kadar hayaller kurmuşlar. Bir taraftan da küçük çantalarını hazırlamışlar, küçük akülü arabalarını şarj etmişler.


Ertesi gün güneş doğar doğmaz uyanmışlar, dev anne ve babalarına söylemek için odalarına gitmişler yola çıkacaklarını. Onları dürtmüşler, seslenmişler. Ancak çocuklar çok küçükmüş ve dev anne babaları çok büyükmüş. Belki de bu nedenle dev anne babaları onları duymamış. Çocuklar da yola çıkmaya karar vermişler.


Akülü arabalarına binmişler. Eşyalarını da yerleştirmişler. Sonra arabayı çalıştırıp gitmeye başlamışlar. Hayatlarında ilk defa kendi başlarına böyle bir yolculuk yapacakları için çok heyecanlılarmış. İçleri içlerine sığmıyormuş. Yavaşça gitmişler, pusulanın gösterdiği yerden gizemli ormana dalmışlar. Büyük ağaçlarının arasındaki çimenli patikada ilerlerken ormanın içinde devasa kurbağalar görmeye başlamışlar. Haritada söylenene göre ilerde bir bataklık varmış. Bataklık etrafında dikkatli olmak gerekirmiş. Pusulanın tam işaret ettiği yönde ilerlerken bir de bakmışlar ki yollarını dev kurbağalar kapatmış ve onlara doğru bakıyorlar. Çocuklar kurbağalardan korkmuş, sağa kırmışlar direksiyonu, sola kırmışlar ama bir türlü ilerleyememişler. Tam aradan sıyrılacakken geldikleri yerin bataklığın kıyısı olduğunu farketmişler ama olan olmuş. Arabalarının tekerleri döndükçe bataklığa batmaya başlamışlar.


Uğraşmışlar, uğraşmışlar ama uğraştıkça daha da batmışlar. Batmışlar, batarken birbirlerine sarılıp ağlıyorlarmış ki ikinci büyük kardeş sinirin aklına bir fikir gelmiş. “Hıçkırık, sen inip arabayı it, çıkınca da biz seni ipimizle çekelim demiş.” Hıçkırık da denileni yapmış, Sinir gaza bazmış, Hıçkırık itmiş, küçük kardeşler Haylaz ve Delice birbirlerine sarılmışlar. Araba çıktıktan sonra Hıçkırık’ın belindeki ipi hep birlikte çekmişler. O da kurtulmuş. Çamurlu da olsalar pusulanın gösterdiği yöne doğru gidip bataklıklı yoldan kurtulmuşlar. Epeyce ilerlemiş ve güvenli çayırlara gelmişler. Orada güneş tepedeyken üzerlerini değiştirmişler, kurulanmış ve yanlarında getirdikleri yiyeceklerini yemişler. Sonra yolculuklarına devam etmişler.


Gide gide nihayet korku tüneline varmışlar. Bu tüneli hiç ses çıkarmadan geçmeleri gerekiyormuş. Ses ederlerse korkunç canavarlar uyanıp geliyorlarmış. Karanlık tünele girdiklerinde akülü arabalarının ışığından başka bir de pusula ışıldamaya başlamış ve onlara yollarını göstermiş. Ancak tünelin korku tüneli olduğunu bildiklerinden korkmaya ve ağlamaya başlamışlar. Delice ile Haylaz, bir yerde sallanan örümcek ağını ve gölgesini görünce canavar sanıp bağırmış. Ve bağırdığında tüm canavarlar uyanmışlar. Tünelin çıkışına 50 metre varmış. Hıçkırık Delice ve Haylaz’a sarılmış, Sinir’in elini tutmuş sıkı sıkı ve Sinir gaz pedalına sonuna kadar basmış. Korkunç Canavarlar onları kovalamışlar ama Korku Tüneli’nin dışına çıktıklarında ışıktan korktukları için Tünel’de kalmışlar.


Kardeşler yollarına devam etmişler. Yüze Dağ’a tırmanan patikada tırmanmışlar, tırmanmışlar, tırmanmışlar en sonunda tıpkı haritada yazdığı gibi tepedeki geçide gelmişler. Arabalarını çevirmeleri ve geri dönebilmeleri pek imkansızmış. Ama geçit de açılmıyormuş. Geçidi kapatan devasa kayadan kapı yüze benziyormuş ve kardeşleri görünce onlara demiş ki,


“Küçük küçük çocuklar

Büyük büyük belalar,

Minik minik yürekler,

Dev dev dertler


Sır tutanlar geçemez bu geçitten!”


Sonra da susmuş. Kardeşler geçidin kapısını yumruklamışlar, yumruklamışlar ancak geçit her seferinde aynı sözleri söylemiş ve açılmamış. Hava kararmaya başlamış ve çocuklar Yüce Dağ’ın yükseklerinde üşümeye başlamışlar. Yanlarında getirdikleri çadırı geçidin kapısının dibine kurmuşlar ve birbirlerine sarıla sarıla yatmışlar içinde. Hıçkırık ve Sinir hararetli hararetli tartışmışlar ne yapmalı diye ama bir çare gelmeyince akıllarına uyuyakalmışlar. Delice ve Haylaz daha onlar tartışırken uyumuşlar bile. Sabah en erken Haylaz ve Delice uyanmış ve çadırdan çıkmış. Akıllarına uyurlarken bir fikir gelmiş. Haylaz kapının bir kulağına, Delice diğer kulağına gitmiş ve sırları anlatmaya başlamışlar. Anlattıkları pek de bir sır değilmiş aslında. Sadece dev anne ve babalarının evde kimseye söylenmez dediği şeylermiş. Kapı nedense mutlu olmuş ve devasa ağzını açmış.


Haylaz ve Delice hemen Hıçkırık ve Sinir’i çağırmış, onlara olan biteni söylemiş. Hıçkırık ve Sinir de akıllarına gelen ne kadar söylenmez şey varsa hepsini söylemişler, o zaman geçit ağzını tamamen açmış, çocuklarda hızlıca toparlanmışlar ve akülü arabalarına binip geçitten geçmişler.


Geçitten geçtiklerinde dağın etekleri ışıl ışıl aydınlıkmış ve kocaman bir gökkuşağı varmış. Bulutların kah üzerinden kah içinden geçe geçe inmişler ovaya ve pusulanın tam da işaret ettiği yerde büyükanne ve büyükbabaları onları bekliyormuş. Kocaman ve sıcacık bir sofra hazırmış ve bahçe de evde süprizli oyuncak hediyelerle doluymuş. Kardeşler o günden sonra hiç korkmamışlar, hep güvende ve sıcacık olmuşlar. Sinirli dev anne ve babalarına da hep birlikte mektuplar yazmışlar.



Son Yazılar

Hepsini Gör

Beyaz Tavuş Kuşu

Evvel zamanda uzak bir diyarda bir kümes sarayı varmış. Orada bir güzellik kraliçerya perisi her bahar bir sürü yumurtalar çalarmış orada...

Kral Baba'nın Kral Kızı

Evvel zamanda ve buralardan çok ama çok uzaklarda bir Kral ve Kraliçe yaşarmış. Kral çok ama çok güçlüymüş. Krallığının sınırları çok...

Kabus

Günler karlı ve sakin geçti. Alahçın Nene'nin gidişinden beri Çatırdayan ev böyle huzurlu hissettirmemişti Aylensis'i. Uzun uzun...

Comments


Bana sormak istediklerinizi buradan gönderebilirsiniz

Gönderiniz için teşekkürler!

Bu websitesi Hilayda Karakök tarafından kurulmuştur. Tüm hakları saklıdır.

bottom of page