Haluk, Zersenil'i yatağına uzandırdı. Ateşi yakmak için odunları şömineye yığdı. Sonra "Evin iyeleri! Nerede bunlar!" diye boşuna söylenip durdu. Ateş harlanınca Zersenil'i sardığı battaniyesi ile birlikte kucağına aldı ve ateşin dibine oturdu. Aylensis kucağında Atasagun'a sarılıyordu ateşin karşısında. Ortalık hiç ısınmayacak gibiydi. Aylensis sık sık nefes alıp Atasagun'u kendisine, kalbine doğru bastırıyordu. Ellerinin ısınması için sıkı sıkı tutmuştu ellerini. Ve buz gibi, acıyla buruşmuş olan yüzünü öpüyor, öpüyor sonra boynuna bastırıyordu. Haluk hiç konuşmadı. Zersenil'e sarılıp öyle kaldı.
Biraz sonra Aylensis rahatlamış gibi görününce, Atasagun ısınmış ve rahatça uyuyan bir bebek gibi görünüyordu, "Sen iyi misin?" diye sordu.
Aylensis evet anlamında başını salladı. Haluk o zaman elini uzatıp Aylensis'in elini tuttu. Birşey söylemedi. Aylensis başını Haluk'un omzuna dayadı o zaman.
Haluk neden herkes gibi kendisi de karısını görmediğini düşündü. Bu akşam olan biteni anlamaya çalışıyordu. Hayaletler herkesin yakınları gibiydi. Ölmemiş olan insanların hayaletleri bile ortalıktaydı. Anlamaya çalıştı. Ama anlamaya çalıştığı şey bunların neden olduğundan ziyade yıllar evvel göç etmiş olan karısını bir kere daha görebilmekti.
"Sen nasılsın?" dedi Aylensis sonra. Koca Adam'ın tuttuğu elinin buruş buruşluğunu izleyerek. Haluk cevap vermedi.
O zaman Aylensis sıktı elini Koca Adam'ın "Hadi, konuş."
"Ben neden karımı görmedim?" diye sordu. Ama 'karım' derken gözleri yaşladın ve devasa kaşları acıyla yumuldu göz kapaklarının üzerine. Aylensis Koca Adama doğru sarıldı şefkatle. Acısının büyüklüğünü hissedebiliyordu. Koca Adam sessizce kalkıp Zersenil'i yatağına uzandırdı sonra Atasagun'u alıp, onu da yatağına uzandırdı. Sonra gelip Aylensis'in yanı başına oturdu. Ara ara ateşi besliyordu.
Aylensis,
"Anlatsana" dedi. Koca Adam'a.
"Ayşe'yi mi?" dedi Koca Adam. "Ayşe Teos'lu. Teos dünyanın en güzel kıyı kasabasıdır." dedi. "Ayşe de o kasabanın en güzel kadını." durdu biraz. "Kadınıydı." dedi sonra. Ve sonra anlatmaya başladı. Ablası'nı Karadeniz'in dalgalı bir gününde, denize açılmış nişanlısı için endişe içinde denize girince kaybetmiş olan, çok naif bir kız olduğunu anlattı Ayşe'nin.
"Ben, annesinin fırınında çalışmaya başlamıştım. Ayşe her hafta denize gidip çiçekler bırakırdı. Ağlardı. Ben de onun kuğu gibi zarif başının bu hüzünle üzülmesine kıyamazdım. Canım" dedi. "Ciğerparem" sonra anlaşılmaz hıçkırıklarla çekti burnunu ve konuştu:
"İki çocuğumuz oldu sonra. Düğünümüzde görmeliydin. Dünyanın bu en güzel kadınını bana nasıl verdiler şaşırmıştım." dedi hüzünle. Sonra olan biten herşeyi anlattı. Ayşe'nin uzun ve güzel saçlarını, tatlı sesini. İlk çocuklarının doğumunu. Anlatırken sık sık ağladı. Aylensis gülümseyerek dinledi. Dinlerken kimi zaman Aylensis de ağladı. Koca Adam, Aylensis'in yarı yaşlı yarı genç görüntüsünü garipsemedi. Bir süre sonra Aylensis mutfaktan bazı otlar getirdi, biraz sihirli sözler fısıldayarak ateşe fırlattı. İkisi dikkatle baktılar ateşe ardından, Koca Adam ile Ayşe'nin düğününden görüntüler geldi o zaman ateşte yanan otların sihirinde. Ama sonra soldu. Koca Adam gene yapmasını istedi.
"Yapamam" dedi Aylensis. Geçmişin anlarını tekrar tekrar sihirle çağırmanın tehlikeli olduğunu biliyordu. Koca Adam'ı öyle iyi anlıyordu ki.
"Ayşe'yi neden görmedim?" diye sordu sonra.
"Bu ormanda yaşanmış ruhlar ve acılı anıların ruhlarıydı bu gelenler. Ve bu hayaletler yerin kapısından geldiler. Yerin kapısının ardından pişmanlıklarımız, mutsuzluklarımız ve vicdan ağrılarımızın hayaletleri gelir. Bu nedenle gözleri yoktur, bakan kendi ruhunu görür gözlerde. Ruhlarının en karanlığını görür. Ayşe ile güzel bir hayat yaşamışsınız, onu göklerin kapıları açıldığı günlerde görmeyi beklemek gerekir." diye yanıtladı Aylensis.
"Senin hayaletin neden geldi peki?"
"Benim hayaletim Atasagun'un vicdan azabıydı. Belli ki o da o kadar sözler verip geride bıraktığı bu cazı kızla ve bu ormanla alakalı acılar ve pişmanlıklar taşıyormuş."
"Zavallı"
"Zavallı deme. Eğer çok kuvvetli olsaydı hisleri, gelirdi. Dönerdi. Kötü biri değil Atasagun." dedi Aylensis. Koca Adam anlamadı söylediklerini Aylensis'in. Kafasını çevirip Atasagun'a baktı. Uykusunun bu kadar derin olmasına şaşırdı. Sonra yasladı kafasını arkaya.
"Neden biz buradan gittikten sonra hiç görüşmedik bilmiyorum. " dedi sonra.
Aylensis derin derin baktı. O gecenin uğursuz varlıkları zaten yeterince çığırmıştı onlara gelmelerinin beklendiğini. Kendisinin onları özlediğini ve burada beklediğini söylemek istedi ama boğazında düğümlendi sözleri. Söyleyemedi. Yutkundu ve sonra da sessiz kaldı. Koca Adam da yanıt beklemedi. "Özlemişim seni Aylensis. Burayı da özlemişim" dedi. Sonra kafasını arkasına yaslayıp sessiz bir uykuya daldı.
Herkes uyurken Aylensis biraz daha içeride durdu. Sonra dışarı çıktı. İyice örtündü ve kayalıktaki mağarasına gitti. O gece Aylensis için çok ağır geçmişti. Ağlamak ve yenilenmek istiyordu. Bu hali ile aralarında kalamazdı.
Comments