Alahçın Nene'nin esrarengiz yitişinden sonra Atasagun bir süre çatırdayan evde kalmaya devam etti. Diğer cazılarla, hayvanlarla, orman cüceleri ile ve Aylensis'le. At Adam'ların yaşamayı tercih ettiği sarp kayalıklara da gitti Atasagun, orada Kehriyar ustasından göğü okumayı ve yıldızları anlamayı öğrendi. Cazılardan otları ve kökleri, iksirleri öğrendi. Titrek ormanı gezdi Aylensis'le bir baştan diğer başa. Alahçın Nene'yi aradı. Zaman onun için besbelli Aylensis için olduğundan daha hızlı geçmişti.
Bir gece Çatırdayan Eve yorgun döndüğünde, mutfaktan gelen kokuya şaşırdı. İçinde büyük bir merak ve umut vardı. Alahçın Nene dönmüş olabilir miydi? Çünkü ona daha söylemediği bir sürü sır vardı. Kendisiyle ilgili bilmesi gereken onca sır.
Mutfakta ateş harlıydı ve kazan kaynıyordu. Harıl harıl. Kokuyu tanıdı. Kendisinin de çok sevdiği sarımsağı bol, etli tarhana. Karnı çok açtı ve hemen kendisine bir kase aldı. Hipnotize olmuş gibiydi. Kimin çorbayı pişirdiğini merak etti ama Çatırdayan evin güvende olduğunu biliyordu.
Kocaman kaseyi alıp masaya oturduğunda bir anda karşısında Alahçın Nene'yi gördü.
"Nene!" diyerek ayağa kalmak istedi ama bedenini hareket ettiremedi.
"Otur evladım." dedi Alahçın Nene, rüyada gibi hissediyordu.
Atasagun çorbasını kaşıklamaya devam etti. Tarhana onu sımsıcak yaptı. Gözlerinin kıyısı ıslandı.
"Benim cesur oğlum. Yetişmişsin, kocaman olmuşsun."
Atasagun cevap vermeden baktı. Bedeni de dili de onun kontrolünde değildi.
"Seni büyütüp böyle mahir bir adam etmeden sırrını demediydim."
Atasagun Alahçın Nene'nin nerede olduğunu sormak istedi. Yaşıyor muydu böyle karşısında olunca? Gidecek miydi gene? Ama bunlar zihninin o kadar arkasındaydı ki. "Nenem" dedi gülümseyerek. Çorbasını içmeye devam etti.
"Mahir oğlum, yiğidim. Başucunda kilitli duran sanduğun içinde, memleketine giden yolun haritası durur. Al onu, yola koyul."
Heyecanlandı Atasagun o gece. Çorbasını bitirene kadar başka bir şey söylemedi. Kase bittiğinde bir anda mutfaktaki sıcaklık, ışık, kaynayan kazan, Alahçın Nene hepsi birden kayboldu. İçi sımsıcaktı Atasagun'un ve bu sıcaklık ona kendisini iyi hissettirdi. Kalbi heyecanla çarpıyordu. Odasına gitti ve senelerce içine oyuncakları doldurduğu sandığı açtı. İçindeki ıvır zıvırı fırlattı dışarı doğru. Altında bir mukavva olduğunu o zaman fark etti. Bir yumruk attı, yumrukla parçalandı mukavva, sandığın alt katmanında bir bıçak ve bir harita duruyordu. Haritayı aydınlık alana getirdi ve açtı. Öyle eski, garip bir haritaydı. Titrek orman ve Çatırdayan evi buldu. Sonra memleketi diye işaretlenen yeri buldu. Alahçın Nene'nin odasına girdi, onun eski pusulasını aldı. Kullanmazdı Alahçın Nene bu pusulayı hiç. Yönleri anlamayı beceremeyenlere kızardı hep. Atasagun da hep merak etmişti o zaman neden pusulayı tutuyor diye. Çok severdi bu pusulayı. Aylensis'le ormana dalarlar ve o pusula ile yollarını bulmaya çalışırdı ufakken. Şimdi de tıpkı ufakken, maceralara atılmak için nasıl gümbür gümbür çarpıyorsa yüreği öyle heyecanlı hissetti kendisini. Çıktı dışarı. Cebinde haritası, bıçağı ve boynunda pusulası varken yürümeye başladı. Kartal Yarı'nı gösteriyordu harita. Daha evvel çok duymuştu o yüksek dağı. Ama hiç gitmemişti. Orada bir yarıkta kartalların kadının yaşadığı söylenirdi. Her şeyi gören bir kadındı söylenene göre, kartalların gözü ile görebilirdi.
Atasagun o gece sabaha kadar yürüdü. Kartal Yarı yakında değildi ve her zaman Titrek ormanın içinde bir tutsak gibi yaşamış olan delikanlı, o gece öyle çok heyecanlıydı ki, gittiğini belki de dönmeyeceğini hiç düşünmedi. 'Ev'di çünkü onun için Titrek Orman, maceradan sonra dönülecek yerdi.
コメント