Titrek orman dünyadaki en karanlık ormanlardan biridir. Karadenizin Batı kıyısında yer alır. Su basar bir ormandır. Denizin hemen kenarından başlar ve yüksek dağların tpesine, vadilere ve ovalara uzanır. İçerisinde bol nehirler, şelaleler bulunur. Ormanın su seviyesindeki ağaçları, kimi zaman bataklığa dönüşen çayırların üzerinde yerleşmiştir. İşte bu orman çok kadim varlıkları, gizemli yaratıkları ve artık nesli tehlikede olan pek çok türü barındırır.
Ormanın hikayesi de kendisi gibi kadimdir. Ormanın sahibi ve korucusu Alahçın adında bir kadındır. Kimi onun bir tanrıça olduğunu, kimi ise bir evliya olduğunu söyler. Dünyanın ilk kurulduğu günden beri vardır Alahçın. Bu ormanın içinde türlü, ender, kıymetli canların yaşamasının da nedenidir kendisi. Sadece bitkileri, hayvanları, büyülü türleri değil, insanları da korur. Ne zaman korunmaya muhtaç bir can var, himayesine alır, büyütür, korur ve kollar. Öyle güçlüdür ki şefkati ne zaman Dünyada masumlara kasteden bir suç işlense, gözlerinden yaşlar damlar.
Denir ki, Dünya kurulduğu günden beridir Alahçın nice canlar korumuş, kollamıştır. Şefkati ile sarmıştır. Ancak suç ve günah, Dünya kurulalı beri git gide artmıştır. Artık Alahçın yaşlanmıştır, türlü suça şahitlik eden yüreği de yaşlanmıştır. Ve günün birinde Alahçın’ın canını öyle çok acıtan bir suç işlenmiş ki, Alahçın oturduğu yerde, dev bir çınarın kenarında çömelmiş, yüreğinin acısından iki büklüm olmuş ve gözlerinden iki pınar akmaya başlamış. Onun koruyup kolladığı türlü hayvanlar ve ağaçlar başına toplanmış. Alahçın’ın her acıda ağaran saçlarının artık tamamı ağarmış ve acı içinde çömeldiğinde başına toplananlar içinde arçuriler onun bembeyaz saçlarını taramaya başlamışlar. Onca acının ve kederin içinde Alahçın saçlarının taranmasından biraz da olsa derman bulmuş. Gözlerini yummuş, arçuriler saçlarını taramaya devam etmişler. Alahçın sessiz sessiz ağlamaya devam etmiş, Yanında çömeldiği çınarın gövdesine yaslanmış ve nihayetinde uyumaya başlamış. Uyurken arçuriler saçlarını taramaya devam etmiş. Uyurken bedeni ağacın gövdesine benzemiş, ayakları ağacın köklerine benzemiş, saçları ağaçların gövdesinden uzanan yosunlara benzemiş. Hala koca çınar yerinde duruyormuş ve koca çınarın gövdesinin kenarında sanki ona sarılıp uyuyormuş gibi duran bir ağaca benzeyen kaya varmış. O da olduğu yerde duruyormuş. Orman halkı bunu anlatadurmuşlar birbirlerine ve Alahçın’ın hikayesi bugüne kadar gelmiş. İnsanlar da eskiden Alahçın’ı iyi bilirlermiş. Ancak günümüzde artık bu, sadece buralarda söylene duran bir efsane haline gelmiştir. Gerçek olduğuna kimsecikler inanmaz artık.
İşte Titrek Orman’ın hikayesi budur. Ormanın içindeki kadim canlar hala yaşamaya ve korunmaya devam eder. Ormana girmek büyük bir cesaret işidir. Dikenli çalılarla çevrili ormanın içi ürpertici hayvanlar ve böceklerle doludur. Ancak kendi halkından olana dostça, zararsızca açılır.
Ormanın içinde, geniş ve bereketli bir vadide ormanın konuşan ahalisi yaşar. Geyik insanlar ve at adamlar, orman perileri, cinler ve cazılar buradaki köyde yaşarlar. Ormanın ürpertici konuşanları ise karanlıklar ve sarp kıyılarda yaşar. İşte orta vadinin orta yerinde terkedilmiş, harabe görünümde eski mi eski bir ev bulunur. Bu ev asırlar boyunca Alahçın’ın çocuklarına yuva olmuştur. Ne zaman terk edilmiş bir kıymetli bebek varsa, Alahçın onları çalar ve buraya getirir.
Çatırdayan ev, Alahçın’ın yuvasındaki yavruların sayısına yetecek şekilde kendisini genişletebilirdi. Kimi zaman bir ahşap çatkılı köy evi gibi gösterirdi kendisini kimi zamansa devasa bir taş bina gibi. Asırlar boyunca şekli, görüntüsü Alahçın ve himayesine aldığı yavrularına yetecek şekilde ortaya çıkmıştı. Kimseciklerin kalmadığı zamanlarda ise terkedilmiş ve harabe hale gelmiş bir yıkıntı halinde görülüyordu. Ancak ne zaman orada yetişen yavrulardan biri dönecek olsa, ev onun olduğu zamanları hatırlardı ve o zamanlara dönüşürdü. Bu evin içinde Alahaçın kimi zaman yaşlı bir nene kılığında, kimi zman gencecik bir anne edasında nice çocukları yetiştirdi.
Alahçın’ın derin uykusu senelerdir devam ediyordu, bu nedenle Titrek ormanda uzunca süredir çatırdayan ev, çatırdaya çuturdaya şeklini değiştirip dönüşmedi ve bir yavrunun yetişmesi sürecine evlik etmedi. Orman ahalisi önce Alahçın’sız sonra da sessiz ve gürültüsüz hayatlarına alıştı.
Ancak günlerden bir gün, karanlık bir gecede çatırdayan evin içinden tiz bir çığlık sesi geldi. Ses geldiğinde ev de huzursuz olmuş olsa gerek çatırdadı, çaturdadı ve gerildi. Harabe ve yıkık hali, bir zamanlar bürndüğü şekillderden birine bürünmeye başladı.
O geceden sonra, geceleri tiz sesler gelmeye ve ev çattırsayıp çatırdayıp genişlemeye devam etti. Nihayetinde çatırdayan ev kocaman bir ev haline geldi. Kimi yeri ahşaptan kimi yeri taştan. Önünde bir avlusu olan. Arkasında ahırları ve de kümesi. Orman ahalisi heyecanlandı. Ne zamandır ormanın şenlikli halini özlemişlerdi. Ancak geceleri ortaya çıkan tiz ses, gittikçe daha da uzun sürmeye başladı. Bir bebek ağlamasına benziyordu kimi zaman kimi zaman da acı bir çığlığa. Vadi yaşayanları tedirgin oldular. Tiz ses titrek ormanın üzerinde uzandığı dağların kuytu ve karanlık köşelerine yayıldı, yamaçlarına tırmandı ve obalarına, yüksek yaylalarına erişti. O zaman at insanlar çığlığı duydular ve çatırdayan eve geldiler.
Çatırdayan ev, Alahçın’ın olamsı hasebiyle o güne değin içerisine Alahçın’ın getirdikleri ve davet ettikleri dışında kimsecik girmemişti. At insanlar da eve girmediler. Evin etrafına toplaştırlar ve sesi beklemeye başladılar. Karanlık kuytulardan cazılar geldi, at insanlarla birlikte sesi beklemeye. Çatırdayan evin önü git gide kalabalıklaştı. Tiz ses başladığında gecenin en karanlık saatiydi. At insalar ve cazılar ürpererek dinlediler. Ancak hiçbiri çatırdayan eve girmeye cesaret etmedi. Ses, güneşin ilk ışıkları ile sona erdi. Güneş doğup vadiyi kaplayan bulutları ve sisi aydınlattığında cazılar ile at insanlar birbirlerine baktılar. Çatırdayan evin dışarıya doğru uzanan 13 odasının etrafında dolaştılar ve konuşturlar. Güneşin ilk ışıkları ile ötüşen kuşların sesini bastırmak için biraz da gür bir tonla at insanların lideri Kehriyar kararlarını açıkladı vadi halkına.
“Çatırdayan evin yetişirdiği çocuklara haber salınsın. Tez vakitte gelsinler. Titrek ormanı ve vadiyi bir tehlike sarıyor.”
Cazılar kuş dili ile çığlıklar atmaya başladılar bunun üzerine. Etraflarına subasar ormanın türlü kuşları uçuşup kondu. Cazıların tepesi uçuşan kuşlarla doluştu. Vadi ahalisi cazılara bakarken kuş dili ile çığlıklar atmaya devam ettiler. Çatırdayan evin çocuklarını bulma görevini kuşlara verdiler. Ardından cazılar asalarına yüklene yüklene ormanın kuytularına gşden patikala dağıldılar. At insanlar yüksek yaylalara doğru koşmaya koyuldu. Vadi tedirgin bir sessizliğe gömüldü. Her gecenin en karanlık saatinde ortaya çıkıp da sabahın ilk ışıkları ile kaybolan tiz sesin dışında vadide, tüm ahalide huzursuz bir bekleyiş başladı. Çatırdayan evin çocukları kim bilir kaçı hala hayatta, kim bilir nerede? Ne zaman gelirler?
Ormanın kuytu ve karanlık köşelerine doğru yürüyen kambur cazılardan birisi diğerlerine göre çok daha telaşeliydi. Bir keçiye benzer haliyle patikanın bittiği yerden taşlı ve dik yamaca tırmanmaya başladı, yükseldi, yükseldi. Kimi zaman elindeki değneği destek almak için kullnıyor kimi zamansa çalıları ve ağaç dallarını itmek için kullanıyordu. Yüksele yüksele göğü kaplayan bulutların da üzerine çıktı. Bir kayanın yamacındaki yarığa varana kadar yükseldi. Oraya geldiğinde derin bir nefes aldı. Nihayet neler olup bittiğini görmüştü. Oyuğun içerisindeki mağaraydı onun evi. Oyuğu kaplayan örtüyü araladı ve evinin güneşle dolmasını sağladı. Ardından köşedeki ateşi yakıp üzerine kazanını yerleştirdi. Gelirken topladıkları ile güzel bir çorba kaynatmaya başladı ve çorbanın suyu fokurdarken sis bulutlarının arasından görülen ve güneşin batışının renkli tonları ile süslenen vadiye bakmaya devam etti. Artık gücünü kaybeden güneşin dizlerini ısıtmasını beyhude umarak bacaklarını güneşe uzattı ama bedenini ateşe yakınlaştırdı. Kuşlar kimleri bulacaktı acaba ve Hancı, hanını bırakıp buralara gelecek miydi? Vadi onun kahkahalarını özlemişti çok. Belki en çok da telaşlı cadı özlemişti. Cadı o gece merakından uyuyamadı. Kuşların haber getirmesini beklediği takip eden gecelerde de çok az uyudu.
Commentaires